Kurban bayramı vahşet midir – Doyurucu bir yazı

Kitap ve İnsan - kitapveinsan.com

Yeryüzünde tarihte birçok dinde bulunan kurban kesme, ilah için, “bir şeyleri feda etmek” mesajına dayanır. Kişi bu feda edişle, yaratıcısına olan bağlılığını gösterir.

Fakat İslam dininde “feda etme”, sadece kurban kesmekle olmaz. Müslüman birey hayatında sürekli olarak bir şeyleri yaratıcısı için feda eder.

İbadeti için vaktini, erdemli olmak için öfke duygularını, insanlara iyilik yapmak için hayatının belirli noktalarını adar. İdeal bir Müslüman’ın hayatı, bu güzel “feda listeleri” ile doludur.

Zekât ibadeti bunlardan biridir. Görünüşte “Malın bir kısmını Allah’a adama” olan bu ibadet sonucunda, yine fayda gören insanların kendisidir.

Bugün dünyanın en zengin insanının servetinin, açlık ve yoksulluk çeken birçok geri kalmış ülkenin servetinden daha fazla olduğu gerçeğine bakılırsa, zekât fiilinde toplumda fayda içeren “ekonomi döngüsünü”  görebiliriz.

Yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, insanlara zarar vermemek gibi Allah’a itaatin parçası olan birçok fiilin de sonucunda, fayda gören toplumdur. Kişi ibadet ve erdemlerini yerine getirerek sadece kulluğunu güzelleştirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumda “sağlıklı bir toplumsal ilişki döngüsü” oluşturur.

Kurban ibadeti de bunlardan biridir. Görünüşte yaratıcı için adanan kurban, ibadet ritüelinin sonucunda toplumsal bir etki oluşturur. Öyle ki yılın bu döneminde, et almanın lüks olduğu ailelerin evlerine protein ulaşır. Bu ritüelin sonucunda hem “Allah’a itaat”, hem de toplumda “et paylaşma döngüsü” oluşur.

Nitekim bu ayet de kurban kesmede, klasik şirk dinlerinde olduğu gibi “tanrılar kan istiyor” mantığının olmadığını görebiliriz: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.” (Hac suresi, 37)

Şimdi gelelim, “besin zinciri” meselesine.

Doğa döngüsüne göre, doğada bulunan canlılar hayatlarının büyük kısmında birbirini tüketmeye ihtiyaç duyarlar. Aslan kekliği, keklik yılanı, yılan kurbağayı yer. Klasik bir bilgi olarak, besin zincirinden biri yerde oluşan kırılma bile doğa döngüsünün bozulma sürecini başlaması anlamına gelir. Bir aslan, doğada insanla karşılaştığı zaman “şimdilik canını bağışlasam olur” gibi bir düşünceye sahip olmaz.  İnsan da doğanın bir parçası olarak, canlı âleminden kendi ihtiyaç duyduğunu tüketme durumunda kalır.

İslam dininde ise, insanın hayvanlardan istifadesi, “ihtiyaçla” kısıtlanmıştır. Yiyecek bir ihtiyaçtır, -özellikle eski zamanlarda- binek bir ihtiyaçtır, tarla sürümünde hayvanlardan faydalanmak insanın ihtiyacıdır. Önemli olan hayvanlara eziyet etmemek, faydalanmada “ileri gitmemek”tir.

Örneğin, “hayvanları doğal hayatlarından alıp zorla hayvanat bahçeleri demirleri içine hapsetmek” bir ihtiyaç değildir.

Kur’an’da “hayvan hassasiyeti”  konusunu karınca örneğinde görürüz. Allah, Neml suresinde karıncaların birbirleri ile iletişim kurduklarından söz eder:

Karınca vadisine ulaştıklarında, bir karınca ”Ey karıncalar evlerinize girin ki, Süleyman ve ordusu bilmeden sizi ezmesin” diye seslendi.”  (Neml suresi, 18)

Yani o heybetli Süleyman ve ordusu sizi “bile bile” ezmez. Yeryüzündeki hiçbir canlının canını, “ihtiyaç ve gereklilik” dışında almaz.  Nitekim İslam dini, hayvanları –bugün birçok hayvan hakları hareketlerinin ortaya koyduğu üzere- salt bir “mal” şeklinde görüp “istediği şekilde” kullanabileceği, belirli merkezlere doldurup acı ve açlık içinde bırakacak işlemleri uygulayabileceği bir konuma oturtmaz.

Şimdi yazımızın esas noktasına gelebiliriz. Kurban bayramını eleştirenler ikiye ayrılıyor:

1) Et yediği halde kurban bayramını eleştirenler
2) Et yemediği için kurban bayramını eleştirenler

Et yediği halde kurban bayramını eleştirenlerin eleştirisi, “belirli bir öldürme gününün dinde belirlenmesi” argümanına dayanıyor. Oysa maalesef çelişkili bir konumda bulunuyorlar.

Hayvan öldürmek mutlak kötüyse, hem et yemek mutlak kötüdür; hem de sinek, böcek gibi hayvanların her ne sebeple olursa olsun katledilmesi bir zulümdür. Bu kitle, yılda bir kere olan kurban bayramına karşı çıkmadan önce belediyenin yaptığı sinek ilaçlamalarına tepki vermekle başlayabilir. Zira sineklerin boyu küçük olunca, öldürmek etik ve acısız bir hale gelmemektedir!

Yok eğer hayvan öldürmek “mutlak kötü bir şey değil, bazen gerekli bir şey” ise kurban bayramına dil uzatmadan önce dünyada kişi başına düşen tüketilen et oranlarına göz atabilir ve “aydın” ülkelere tepki vermekle başlayabilirler:

Yıl boyu Avustralyalı, Amerikalı ve İsrailli halkın “bol bol” tükettiği bu et, neden fakir sofrasına düşeceği zaman “katliam” haline geliyor!

Ülkelerin yıllık sığır kesim tablosuna bakalım:

Dünyada hiç hayvan kesilmiyor da, kurban bayramının ritüel olduğu İslam dinine inanan ülkeler bu oranı zirvelere mi çıkarıyor? Nitekim kurban bayramı vesilesiyle, Müslümanlar sadece yakınlarındaki yoksullara yardım etmekle kalmayıp; aynı zamanda, temel besin maddelerini bile karşılamakta zorlanan bazı Afrika ve Asya ülkelerine de kurban kampanyaları aracılığı ile yardım döngüsünü iletmiş oluyorlar. 

Sadece buradan, hem et yiyip hem de kurban bayramını eleştirmeye kalkan kitlenin tutarsızlığını kolayca görebiliyorsunuzdur.

2) Et yemediği için kurban bayramına karşı olanlar

Toplumlarda et yemeyen kitle azınlıktadır. Batı ülkelerinde bu oran %2-10 arasında değişiklik göstermektedir; Ortalama %4-5 diyebiliriz. Türkiye’de de oranın daha az olduğu tahmin ediliyor. Kısacası, belki de bir vegan/vejeteryan bu yazıyla karşılaşmayabilir bile. Yine de eleştirileri kısaca ele alalım.

Her ne kadar “insanın et tüketmeye ihtiyacı yoktur” gibi bir takım iddialar olsa da, insan hem et hem de bitkisel tüketime ihtiyaç duyan bir canlıdır. Vegan ve vejeteryan tarzında beslenen insanların uzun vadede b12, d ve k vitamini gibi temel eksikliklerle karşılaştığı, sürekli yapay takviyelere ihtiyaç duyduğu bilinen bir gerçektir. Hakemli dergi pubmed’de yer alan araştırma b12 konusunda bunu gösterir niteliktedir:  https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23356638

Sadece ABD’de, vejetaryenliğe dönen her 5 kişiden 4’ünün bu kararından vazgeçmesi de “insan zalimdir” gibi bir sloganla açıklanamaz olsa gerek: https://faunalytics.org/how-many-former-vegetarians-and-vegans-are-there/

Science alert tarafından yayımlanan araştırma dizisinde de, iddia edildiği gibi “vejetaryen beslenmek, çevreye daha da faydalı olacaktır” iddiasının genel geçer olamayacağı ortaya konuldu. Söz konusu çalışmalar, bir kilo etten alınan kalori ve enerji gibi faktörlerin katlarca daha fazla sebzeyle alınabileceğini, bu da insanlığın çok büyük miktarda sebze tüketme ihtiyacı olacağı ve bu üretimin de her zaman faydalı olmayabileceği gibi faktörleri masaya yatırıyor:

https://www.sciencealert.com/vegetarian-and-healthy-diets-may-actually-be-worse-for-the-environment-study-finds

Bir insan,  bireysel bir hayat tarzı olarak et tüketmek istemeyebilir veya miktarını azaltabilir. Yine kendi öz fikri olarak, “bitkisel ağırlıklı beslenmenin, et ağırlıklı beslenmeden daha sağlıklı olduğunu” da düşünebilir. Ama et tüketmenin insan için hiç gerekli olmadığı gibi bir iddia ortaya koyması, insanın binlerce yıllık biyolojik gelişimine aykırıdır.  

İnsanın  hayvansal yağlara da ihtiyaç duyduğu sayısız araştırmayla ortaya konulmuştur. Batıda “işlenmiş etler” ve sağlıklı şekilde kesilmeyen hayvan etleri üzerine yapılan deney ve incelemeleri ele alıp “işte bütün etler tamamen insana zararlıdır” gibi bir iddia koymanın da bilimsel geçerliliğinin olmadığını kolayca söyleyebiliriz.

Hayvanların acı çekmesi meselesine geri dönersek…

Ülkemizde geçen aylarda Prof. Dr. Gürbüz Aksoy ve Prof. Dr. Faruk Süzergöz önderliğinde yürütülen bir çalışma söz konusu. Buna göre kurbanın, kesimle birlikte “beta endorfin” adlı hormon salgıladığı ve bu hormonun morfinden 30 kat daha etkili olduğu, hayvanı sakinleştirdiği ve ağrısız bir şekilde kesildiğini ortaya koyuldu. Araştırma hakem heyetinden geçmekle birlikte gelecek ay uluslararası bir sempozyumda sunulacak.

Söz konusu çalışmada, batıda uygulanan “tabanca ve şok” yönteminin hayvanın acı çekmesine sebep olduğu ifade edilmekle birlikte, “helal kesim” yönteminin bu hormonun salgılanmasına sebep olduğunun altı çiziliyor.

Özetle, bir halk hikâyesi olarak bilinen “sağlıklı kurban kesim esnasında hayvanların canı acımaz” iddiasının hakemli bir çalışma olarak uluslararası sempozyumda sunulacağına şahitlik etmek üzereyiz.

Sonuç olarak, kurban bayramının bir vahşet olduğu iddiasının sabit argümanlara dayanmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu iddiayı koyanlar hangi konum ve açıda bulunursa bulunsun, iddia ettikleri tezlerin tutarlılığı bulunmamaktadır.

Alıntı: http://dusunenmusluman.com/bir-yanilgi-kurban-bayrami-vahset-midir/