Aklı kullanmayı, bilme isteğini ve duyguları yok eden öğrenilmiş çaresizliğin dindarlığı da birkaç ritüele sıkışıp kalıyor ve ölçüt onlar oluyor. Oysa İslam’ın ölçüsü belli, liyakat!
“Allah, size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa/58)
Adalet, liyakat ile tesis edilir. Hakkaniyet, liyakat esasıyla oluşur. Toplum, liyakat zemininde refaha kavuşur. Liyakat yoksa ülke kötülüklere açıktır. Tabiri caizse “at izi it izine karışır.”
Demem o ki yönetmeyi ortak akla havale eden ve tek şart olarak liyakat ilkesini getiren din, ilk hilafet tartışmalarıyla “diniliğe ve Kureyşliliğe (kabileciğe)” teslim edilerek, kendi zemininden dışarı çıkarılmıştır.
Din, devleti terbiye etmez, din adil insanların oluşumuna katkı sunar ve insanlığın barış içinde yaşamasını ister.
Din, diniliği ya da dindarlığı aramaz; din, liyakat ve adalet arar. Dolayısıyla bu topraklarda din ve siyaset/iktidar ilişkisi korkusuzca tartışılmadığı sürece, görüntüdeki dindarlığın değişeceğine inanmak hayaldir.
Ayşe SUCU
Ayrıca okuyunuz:
1 – https://kitapveinsan.com/emre-dorman-kurandaki-musluman-nasil-bir-insandir/
2 – https://kitapveinsan.com/ali-bardakoglu-dini-soylem-artik-guclunun-istedigi-gibi/
3 – https://kitapveinsan.com/adaletten-uzaklastik-mahathir-muhammed/
4 – https://kitapveinsan.com/islamin-temel-prensibi-once-insan-olmaktir/