Çaresizlik içinde kıvrandığımız zamanlarda “medet” diye Allah’a yalvarıp yakarırız ama…

Kitap ve İnsan - kitapveinsan.com

 

Kuran’daki birçok ayette, çaresiz hâle düştüklerinde tüm içtenlikleriyle yana yakıla Allah’a yalvaran, fakat selamete erdiklerinde nankörlük mesleklerine kaldıkları yerden devam etmeyi marifet sanan nankör/kâfir tipolojisinden de birçok örnek sunulur.

Bu tür kaypaklıklar (döneklikler) ne yazık ki birçoğumuzun hayatında da az çok mevcuttur.

Çaresizlik içinde kıvrandığımız zamanlarda “medet” diye Allah’a yalvarıp yakarırız; fakat “Düzlüğe çıktık” diye düşünmeye başladığımız an itibariyle Allah’a yönelik dua ve niyaz hukukumuzu yeni bir çaresizliğe duçar olana dek rafa kaldırırız.

Bu sebeple, en azından bir kısmımızın Allah’la basbayağı çıkarcılık ve kaypaklık üzerine ilişki kurduğu gerçeğini itiraf etmek durumundayız. Kaldı ki pek çoğumuzun ibadet anlayışı ve tarzı ırgatbaşı ile ırgat ilişkisinden hallicedir.

Kader meselesindeki algımız ve tavrımız ise basbayağı ahlaksızlık üzerine inşa edilmiş gibidir. Zira işler yolunda gittiği sürece hemen hiç birimizin aklına kader, kaza, alın yazısı gibi şeyler gelmez; fakat ne zaman ki körün taşı gibi bir bela ve musibetle karşılaşırız, işte o zaman kader ve kaza ile didişmeye başlar, hatta “kahpe felek” diye başlayan kinayeli ifadelerle kadere sövüp sayarız.

Hâlbuki gerçek iman sahibi mümin ve Müslüman’a yaraşır tutum, her hâlükârda Allah’la ilişkisini tam bir güven, teslimiyet ve rıza üstüne kurmak ve her ne olursa olsun Allah’a karşı minnettarlık borcunu asla unutmamak olmalıdır.

Keza başladığı her işin başında da sonunda da Allah’ı mutlaka hatırda tutması, yani hangi işe başlayacak veya hangi işe nokta koyacaksa o işin mutlaka “Allah”lı olması gerektiğine yürekten inanmasıdır.

Prof. Dr. Mustafa Öztürk, 04.08.2018