Vakit öldürmek ne demektir? Bir şahıs vardır 40–50 yıllık ömrüne o kadar çok eser ve güzellikler sığdırmıştır ki sayamazsınız. Bir şahıs da vardır, hayatı tümüyle boşa geçmiştir, ot gibi yaşamış, ot gibi kuruyup toprak olmuş, unutulup gitmiştir.
İnsan vardır, 24 saatini dolu dolu değerlendirir, bir aylık bereketli netice alır.
Bir insan vardır, hep vakit yokluğundan, yoğunluktan şikâyet eder, tembelliğine zaman yokluğu bahanesini gerekçe gösterir.
Biz hangi insan tipindeniz? Hepimiz bunu vicdanımıza ve ortaya koyduğumuz eserlere bakarak cevaplayalım. Güzelim vakti, öldürmeye değil, ihya etmeye çalışalım. Boş geçmeye ayrılan ölü vakitleri diriltelim, böylece kendimiz de canlanıp dirilelim.
Helâl işlemler yapmak üzere kurulmuş faizsiz bir İslâmî Bankada bir hesap sahibi olduğunuzu düşünün, hesabınıza her sabah 86.400 lira para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasınız, ertesi güne transfer edemiyorsunuz. Paranızı kullansanız da kullanmasanız da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsınız? Tabii ki hepsini harcamaya çalışırsınız.
Hepimiz “zaman” adlı bu bankanın müşterileriyiz. Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz, her akşam, gün boyunca kullanmadığımız saniyelerimiz kadar zarara girmiş oluyoruz, yarına transfer edemiyoruz. Her sabah hesabımız sonuna kadar eksiksiz dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerimizi “şu ân”ı yaşayarak harcamalıyız. Hayır! Ne harcamalı, ne harcanmalıyız; zamanımızı, zamanın en küçük dilimi olan her ânı, en iyi şekilde değerlendirmeli ve zaman adlı bu zenginlikle değerlenmeliyiz.
Zaman denilen nimeti çok iyi bir yatırıma dönüştürebiliriz. İbâdet, sâlih amel, cihad ve Allah’a yaklaşma için! Zaman kaçıyor. Her ân Allah’a kulluğun en güzelini sergilemeliyiz. Her gün işimizin en iyisini yapmalıyız ki mirasyedi savurganlığıyla sarhoş olmayalım, ayık ve uyanık olalım. Sermayesi olmadığını sanan gâfil insan, ne şikâyet edip duruyorsun? Değerlendirilecek zamandan daha büyük sermaye mi olur?
Alıntı: Ahmed Kalkan’ın 2011 yılında yazdığı “Boş Vakit mi Dediniz? O da Ne ki!?” adlı makalesinden