Ey Müslüman! Bu Kuran’la sen ne zaman buluşacaksın?
Ama biz Müslümanlar bu Kuran’ı, bu çok okunan kitap anlamına gelen kitabı, Mushaf yaptık, en güzel örtülerle, evin güzel köşesine, en ulaşılmaz yerine astık.
Kıraatı, tilavet yaptık. Ses, makamla okunan bir bestenin güfteleri muamelesi yaptık.
Tertil’i, tane tane okumayı, sindire sindire anlayarak okumayı, tecvide dönüştürdük. Meharic-i hurufa, gunne’ye, ayn çatlatmaya çevirdik.
Allah o kitabı bizim yüreğimizi öpsün diye göndermişti, biz ise onun kağıdını, cildini öptük. Emirlerini çiğnemekten hiç haya etmedik amma, ona karşı ayak uzatmayı ona saygısızlık gördük.
Onu hiç anlamadık.
Bugün Ne hazindir ki! Dünya da en çok okunan kitap o olmasına rağmen, en az anlaşılan kitap ta o.
Onu hiç anlamaya yanaşmadık. Amma onun ayetlerini yazıp, suya attık, şifa olsun diye içtik.
Onu altın yaldızlarla yazdık, bin bir beste ile okuduk amma, onu hiç hayatımıza tatbik etmedik.
Anlaşılmayan bu kitap, bir forma, bir formaliteye dönüştü.
Manasını terk ettik, kağıdını kutsadık. Abdestsiz dikişli kağıdına dokunmak bile haramdır diye de fetvalar düzdük.
Oysa o her an elimizi altında olmalıydı, dilimizde olmalıydı, gönlümüzde olmalıydı. En çok eskittiğimiz kitap o olmalıydı. Sonunda manası uçtu, kitabını nesneleştirdik.
O hayatımızdan çıktı, hayat ta bizi kâle almaz oldu, yeryüzünde de bir varlık gösteremez olduk.
Hatta o kitapta olmayan bir din inşa ettik. O artık hayatımıza karışmıyor. Onu biz anlayamayız, üstadlar okur ve anlar ve bize anlatır dedik.
Üstadları Kuran’ın ifadesi ile rab edindik. Onların her sözüne itaat edilecek, mutlak otorite haline getirdik.
O kitabı mehcûr bıraktık. Boynu bükük, terk edilmiş bir kitap konumuna getirdik.
“(O gün) Rasul diyecek ki, ’Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kuran’ı mehcûr bıraktılar” [Furkan/30]
Gerçekten bu Kuran terk edilmiştir. Ona devri geçmiş muamelesi yapılmıştır. Gerçekten bugün halk İslamında onun yeri başka kültürlerle doldurulmuştur.
Artık Kuran, Mushaf olmuştur. Kıraat, tilavet oldu. Tertil/sindire sindire, anlayarak okumak ise, tecvid. Artık Kuran kendisiyle teberrük edilen, istiharede bulunulan bir kitap haline getirildi. Cifr ve ebced hesaplarıyla tılsımlı ve cadıca işlemler yapılan, cin kovma, nazardan koruma gibi işlemler için başvurulan bir kitab oldu.
Artık Kuran ‘anlaşılmak’ için okunmaz oldu. Sevap devşirmek, ölülere bağışlamak için okunur oldu. O dirilere değil, artık ölülere hitab etmekte.
Hükümlerini günlük hayatta çiğnerken, geceleyin ona karşı ayaklarımızı uzatmamak ona saygının nişanesi oldu. Abdestsiz el sürülmez diyenler ile mealini okumayı yasaklayanlar nedense hep aynı mahfiller. Orta çağda kilise babalarının halkın İncil okumasını yasakladıkları gibi bunlar da aynı şeyi yapmaktalar. Zira insanlar onu okursa, bunların Kuran’sız İslam anlayışları toz-duman olur.
Anlayacağınız bu milleti vahiyden mahrum bırakanlar sadece Kuran eğitimini yasaklayanlar değildir. Sağdan, sağdan gelenler de bu cinayete bir o kadar ortaktırlar.
Onlar Kuran’ı sadece uzmanların anlayabileceğini söylerler, halka da kendilerinin takdim ettiği kadarını anlamak düşer. Hâlbuki Kuran’ı okumak değil, anlamak farzdır.
Kuran sorar; ‘Siz hiç Kuran okumazmısınız, Siz hiç Kuran’ı düşünmez misiniz’?
“Biz Kuran’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. O halde yok mu öğüt alan?” [Kamer/17]
Şimdi de tüm bu hal-i pür melalimiz ile Allah’ın rahmetinden af ve merhamet diliyoruz. Uyanık bir kumarbaz gibi, ya tutarsa pişkinliğini de bırakmıyoruz.
Alıntı: Saadettin Merdin – Kendisinin yazının sonlarında belirttiği üzere Mustafa İslamoğlu ve Mehmet Okuyan’ın derslerinden hazırlanmış bir vaaz örneği
Tamamını okumak için: http://www.saadettinmerdin.com/genel/32-kadir-gecesi.html
Geri bildirim: Kur’an’ın “kitap yüklü eşekler” benzetmesi ve günümüz – Oku, düşün, uygula