Mehmet Akif Ersoy, Fatih Kürsüsü’nde ‘yan gelip yatarak’ her işi Allah’a havale eden tevekkül anlayışını Safahat adlı eserinde şöyle eleştiriyor:
Hüdâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak!
Onun hazîne-i in’âmı kendi veznendir!
Havale et ne kadar masrafın olursa… Verir!
Silahı kullanan Allah, hududu bekleyen O;
Levazımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!
Çekip kumandası altında ordu ordu melek;
Senin hesabına küffârı hâk-sâr edecek!
Başın sıkıldı mı, kâfi senin o nazlı sesin:
“Yetiş!” de kendisi gelsin, ya Hızr’ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur; bakacak;
Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki her şeyin Allah… Yanaşman, ırgadın O;
Çoluk çocuk O’na ait, lalan, bacın, dadın O;
Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;
Alış seninse de, mes’ûl olan verişten O;
Denizde cenk olacakmış… Gemin O, kaptanın O;
Ya ordu lâzım imiş… Askerin, kumandanın O;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;
Tabîb-i aile, eczacı… Hepsi hâsılı O.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu?
Hüdâ’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hüdâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür’ete… Ha?