Kur’ân-ı Kerim’de geçen أن تميدَ “EN TEMÎD” ibaresinin anlamı nedir?
- Yeryüzü hareket eder mi?
- Kur’ân-ı Kerim’de üç defa geçen en temîde “أن تميدَ” ifadesi hangi anlama gelir?
- Dağlar depremi engeller mi?
Din adamlarından bazıları, ilmi bir gerçek olan yeryüzünün hareket etmesini reddediyorlar. Allah’ın dağları sabit yaratmasının yeryüzünün hareket etmesini engellemek için olduğunu düşünüyor ve bu sözlerini desteklemek için de Kur’ân ayetlerini delil getiriyorlar. Delil getirilen ayetlerin manasına dikkatlice bakacak olursak din adamlarının bu ayetlerde geçen “تميد” temîd filinin manasını yanlış anladıklarını görürüz. Bundan dolayı bu âlimleri yeryüzünün hareket ettiği gerçeğini zorunlu olarak inkâr etmiş olarak buluyoruz.
Temîd تَميد fiilin bulunduğu ayetlerin manasını iyi bir şekilde anlayabilmek için bu kısa makalede temîd fiilinin gerçek manasını açıklamak için uğraşacağız. Ve meallerde temîd filine verilen sarsıntı (sarsılamama) manasının yanlış olduğunu açıklamaya çalışacağız.
Kuran’da zikredilen “en temîd” tabiri 3 ayette şu şekilde yer almıştır:
“Ve elkâ fîl ardı ravâsiye en temîde bikum ve enhâran ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).” (Nahl 16/15)
- ve elkâ: ve bıraktı, koydu, attı, oluşturdu
- fî el ardı: yeryüzünde
- ravâsiye: dağlar
- en temîde: ??
- bi-kum: sizinle
- ve enhâran: ve nehirler
- ve subulen: ve yollar
- lealle-kum: umulur ki, böylece siz
- tehtedûne: yol bulursunuz (menzillerinize ulaşırsınız), hidayete erersiniz.
***********************************
“Halakas semâvâti bi gayri amedin teravnehâ ve elkâ fîl ardı ravâsiye en temîde bikum ve besse fîhâ min kulli dâbbet(dâbbetin), ve enzelnâ mines semâi mâen fe enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin).” (Lokman 31/10)
- halaka: yarattı, halketti
- es semâvâti: semalar, gökler
- bi gayri: olmadan, olmaksızın
- amedin: direkler
- teravne-hâ: onu görüyorsunuz
- ve elkâ: ve attı, yerleştirdi, oluşturdu
- fî el ardı: arzda, yeryüzünde
- revâsiye: sabit ve yüksek dağlar
- en temîde: ??
- bi-kum: sizinle
- ve besse: ve yaydı
- fî-hâ: orada
- min: den, dan
- külli: her, hepsi
- dâbbetin: yürüyen hayvan
- ve enzelnâ: ve biz indirdik
- min es semâi: semadan, göklerden
- mâen: su
- fe: böylece
- enbetnâ: nebat (bitki) yetiştirdik
- fî-hâ: orada
- min: den, dan
- külli: her, hepsi
- zevcin: eş, çift
- kerîmin: kerim, güzel, çok, ikram edilen.
***********************************
“Ve cealnâ fîl ardı ravâsiye en temîde bi him ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).” (Enbiya 21/31)
- ve ceal-nâ: ve biz kıldık
- fî el ardı: yeryüzünde
- revâsiye: dağlar
- en temîde: ??
- bi him: onlar, onları
- ve ceal-nâ: ve kıldık
- fîhâ: orada
- ficâcen: geniş yollar, iki dağ arasındaki geniş geçit yerleri
- subulen: sebîller, yollar
- lealle-hum: umulur ki böylece onlar
- yehtedûne: hidayete ererler.
***********************************
“En” edatı Arapçada kullanım olarak her zaman mastariyet manası vermez. Bazen kelimenin siyakına göre “liellâ”(olmaması için) manasında olur.
Nisa suresinin son ayetinde yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de şöyle zikretmesi bunun örneklerindendir.
“Yubeyyinullâhu lekum en tadıllû”
Şayet burada “en” masdariyyet manasında olsaydı cümlenin anlamı
“Allah size sapıtmanız için açıklıyor.” olurdu. Ama bu ayette “liellâ” manasında olduğu açıktır.
Ve anlam “Allah size sapıtmamanız için açıklıyor.” manasındadır ve doğru olanda bu manadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de üç ayette geçen “en temîde bihim” ve “en temîde biküm” tâbirlerinde bulunan “en” bu ayetlerde “liellâ” manasındadır.
Arapçada şöyle denilir: mêde-yemîdü-meyden. Peki, el-meydü ne demektir?
El-meydü Arapçada sağa sola meyleden(yalpalayan) düzensiz bir hareket manasındadır.
Yani Allah’ın kitabında zikredilen “zelzele” manasına gelmez. Bakınız (hac suresi 1/22 ve zilzal suresi 1/99).
Dolayısıyla zikrettiğimiz ilk üç ayette ki anlam Allah sabit dağları yeryüzündeki zelzeleleri engellemek için yarattı anlamına gelmez. Aksine yeryüzü düzensiz hareket etmesin ve yeryüzünde insanlar hayatlarını güvenli bir şekilde devam ettirebilmesi için yaratmıştır.
“(Şimdi düşünün:) Sizin yapınız mı daha sağlam yoksa göğün yapısı mı? Onu Allah yaptı. Tavanını yükseltti ve dengesini kurdu. Gecesini alâmetsiz kıldı ve (gündüzünün) duhâsını çıkardı. Yeri, bundan sonra döşedi. Suyunu, otlağını çıkardı. ve dağları sağlamca O yerleştirdi. Siz ve hayvanlarınız için geçim aracı olsun diye.” (Naziat 79/27-33)
Yani ayette zikredilen el-meydü Arapça sözlüklerinin tamamında bizim bahsettiğimiz şekilde, düzensiz hareket manasındadır.
Arapçada bir gemi sağa sola düzensiz hareket ediyorsa ona “temîdü es-sefîne” denilir. Yani burada el-meydü sabit kalmayı, hareketsizliği değil düzensiz bir hareketi ifade eder.
Öyleyse düzenli hareket ile düzensiz hareket(el-meyd)arasındaki fark nedir?
İki durum arasındaki farkı daha iyi anlayabilmek için gayet kolay ve anlaşılır bir örnek vereceğiz.
Örneğin Sabit bir hızda hareket eden bir nesneye(tren) bindiğimiz zaman onun hareketini hissetmeyip hareketsizce duruyormuş gibi hayal ederiz. Ancak hızı değiştiği zaman hareket ettiğini hissetmeye başlarız. Tren eğimli bir yerle karşılaştığı anda düzensizlik başlar yani “el-meydü” başlar.
Bir başka örnek verecek olursak örneğin uçağa bindiğimizde uçak havada sabit bir hızla giderken biz bu hareketi hissetmeyiz. Hareketi hissettiğimiz zamanlar ise uçağın sabit hızının düzensiz bir harekete dönüştüğü zamanlardır. Yani uçağın hızının artıp veyahut azaldığı anlardır. İşte bu anlar tıpkı, uçak kalkış yaparken, herhangi bir bulutun içinden geçerken veya iniş yaparkenki zamanlardır. Öyleyse bu düzensiz harekete de “el meydü” denilir.
Hareketin düzensiz olduğu zamanlarda ise bizden istenen emniyet kemerlerimizi takmamızdır. İşte Allah ta yeryüzünün düzensiz hareket etmesini engellemek için dağları yarattı ve insanların bu duruma yani “el-meydü” ye karşı güvenliğini garanti altına aldı.
Bahsi geçen ilk üç ayete meal verilirken bu anlamın dikkate alınmasının daha manidar olacağının kanaatindeyiz.
Hisham Alabed