Talidomid, ilk kez Batı Alman kimya firması Gruenenthal (bu firma hala aktif olarak çalışmaya devam etmektedir) tarafından 1 Ekim 1957’de piyasaya sedatif olarak verilmiş ve daha sonra yine firmanın önerisi ile hamile kadınlardaki sabah rahatsızlıklarında (bulantı, kusma ile giden sorunlar) reçetesiz olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sonraki yıllarda değişik isimlerle başta Batı Almanya, İngiltere, Kanada olmak toplam 40 ülkede piyasaya verilmiştir.
Ancak 1961 yılında bu ilaca bağlı özellikle kol ve bacak gelişim yokluğu (tıpta fokomeli olarak biliniyor) gibi ağır sekellere yol açtığı kanıtlanmış ve ama bu arada yaklaşık 10 bin çocuk Talidomid faciasından etkilenmiştir.
Önce bu çocukların mental olarak da geri oldukları sanılmış ve birçoğu akıl hastanelerinde tedavi edilmiştir. Oysa bu çocukların Grammy ödüllü dünyanın en önemli bas baritonlarından olan Thomas Quasthoff örneğinde olduğu gibi tamamen normal bir zekâya sahip oldukları, yalnızca kollarının küçük kanatlar gibi, bacaklarının ise kısa olduğu sonradan anlaşılmıştır. (Bu çocukların öyküsü 2007 yılı yapımı Contergan filminde anlatılmıştır.)
Bugün Almanya’da yaşları 48 ila 52 arasında değişen yaklaşık 2700 Contergan mağduru yaşıyor.
Thalidomide’in mağduru olmayan sadece iki ülke olduğu söyleniyor: Türkiye ve Abd.
PEKİ, BU FACİA ABD’Yİ NEDEN ES GEÇMİŞTİ?
Avrupa’nın henüz Talidomid faciasının tam olarak farkına varamadığı yıllarda Amerikan ilaç firması Merrel, Eylül 1960’da bu ilacı Kevadon ismi ile piyasaya sürmek üzere Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi’ne (FDA) başvurmuş. İşte bu başvuru dosyası, rutin bir başvuru olarak ve Avrupa’da kullanıldığı için bir an önce onaylanması beklentisi ile daha önce Güney Dakota’da aile hekimi olarak çalışan ve yakın bir zamanda FDA’ da yeni ilaçlara lisans veren birimde raportör olarak çalışmaya başlayan ve o zaman 46 yaşında olan Dr. Frances Oldham Kelsey’in önüne gelmiş.
İlacın güvenliği ile ilgili bazı veriler Dr.Kelsey’in dikkatini çekmiş ve Merrel firmasından özellikle ilaçla ilgili toksisite, dayanıklılık ve saflık konularında ek bilgiler istemiş.
Bu yazışma ile Kelsey ile Merrel arasında mücadele başlamış olmuş. Merrel bilgi verdikçe Dr. Kelsey daha çok veri istemiş ve sonunda Merrel yetkilileri Dr.Kelsey’i patronuna şikâyet ederek kendilerine küçük noktalar üzerinden bürokratik engel çıkardıklarını söylemiş.
Sonraki yıllarda Dr. Kelsey bu dönemi anlatırken Merrel firmasının ruhsat almak için çok hevesli ve aceleci davrandığını, bu şekilde kendisi üzerinde baskı kurduklarını ve değerlendirme süreçlerini etkilemeye çalıştıklarını, kendisinin en başından itibaren firma yetkililerinin verdiği bilgiler konusunda şüphe duyduğunu, onlara güvenmediğini söylüyor.
Dr. Kelsey’in Merrel’e olan direnişi sürerken Şubat 1961’de İngiliz Tıp Dergisi’nde (BMJ), bir hekimin Talidomid’in bebeklerde kol ve bacak gelişimini bozduğunu belirten bir mektubu yayınlanmış ve bunu okuyan Dr. Kelsey, Merrel firmasına bu konuyu sormuş.
Firma iç soruşturma başlattığını söylemiş ama Dr. Kelsey’in iddialarını yinelemesi üzerine firma bu kez o klasik (bakınız sigara firmalarının akciğer kanseri konusunda söyledikleri)
“Veriler bir sonuca varmak, karar vermek için yeterli değil” cevabını vermiş.
İşte bu cevaptan tam 6 ay sonra ise Avrupa’dan “fokomeli epidemisi” ile Talidomid arasındaki ilişkiye ait raporlar gelmeye başlamış ve bir süre sonra Merrel firması Kevadon ile ilgili başvurusunu geri çekmiş.
Böylece Avrupa’da binlerce bebek talidomid faciasından etkilenirken, ABD’de yalnızca 17 bebek etkilenmiş.
Bu öyküde görevinin gereklerini yapan bir bilim insanı ile karşı karşıyayız
ama dönemin koşulları ve ilaç endüstrisinin güçlü etkileri düşünüldüğünde başta zamanın Amerikan başkanı JFK olmak üzere hemen herkes, Dr. Frances Oldham Kelsey’i “ bir yeni ilaç değerlendirilirken olağanüstü yargıya varma kapasite sayesinde bir trajediyi önlediğini” vurgulayarak “Kahraman” olarak anmıştır.
Sonraki yıllarda 45 yıl boyunca FDA’da çalışan ve yeni ilaçlara izin verilme süreci ile ilgili yeni bir birim açılmasına öncülük eden Dr.Kelsey, ruhsatlandırma protokollerinin hazırlanması gibi konularda en önemli figür olarak hayatını sürdürmüştür. Yaşamının son yıllarını doğduğu topraklarda Kanada’da geçiren Dr. Kelsey, Kanada’ya geç gelmesinden dolayı ancak bu ilkbaharda (2015) Kanada’nın en büyük onur nişanı olan “Order of Canada” ile ödüllendirilmiştir.
PEKİ, YA TÜRKİYE’DE NE OLDU?
Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün, 1960’larda kök hücreden söz eden, ABD ve Almanya’da kök hücre çalışmaları yapmış ilk hekimimizdir.
Süreyya Paşa en başta bir istiklal savaşı gazisi idi. Savaş sırasında bugünün tankları sayılacak atlara ve öküzlere hazırladığı aşı ve serumlarla zaferde büyük hizmetleri dokunmuştu. Bu nedenle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Daha sonra Ülke kalkınmasının dinamosu olan hayvancılığın gelişmesine ilk kez hazırladığı “Türk Üniversal Antrax Aşısı” ve “Dayanıklı Kuru Sığır Vebası Aşısı” ile katkıda bulundu. Emekli olduktan sonra giriştiği kök hücre tedavisi Dünyada ilkler arasındadır.
Binlerce çocuğun sakat doğmasına neden olan “thalidomid faciasından” Türkiye’de Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün sayesinde kimse etkilenmedi.
Hamilelik sancılarını önleyen harika ilaç olarak piyasaya sunulan thalidomide Türkiye’de onay aşamasındayken Prof. Dr. Aygün tarafından mercek altına alındı ve sakıncaları tespit edildi. Sağlık Bakanlığı’nı uyaran Prof. Dr. Aygün ilacın Türkiye’de kullanımını engelledi.
******************************
Özetlersek:
“Bir mıh bir nalı kurtarır,
bir nal bir atı,
bir at bir komutanı,
bir komutan bir orduyu,
bir ordu bir ülkeyi kurtarır”
Yaşadığımız hayatta küçük görünen şeylerin büyük önemi vardır. Herhangi bir olayı, bir işi, bir ödevi küçük saymamak, önemle ele almak gerekir. Küçük görünen işler büyük sonuçlar doğurabilir. Böylece bir çivi yüzünden bir ordu yenilgiye uğrayabilir. Nitekim küçük bir vidası eksik olsa koca bir fabrika çalışamaz. Özen gösterilmeyen küçük bir yaradan ölenler çoktur.
Derleme: Şükrü Davgana
Geri bildirim: “Verdiğiniz eğitim bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin” – Oku, düşün, uygula
Geri bildirim: “bilgi sahibi olmak tek başına yeterli değildir, ahlaklı da olmak gerekir” – Oku, düşün, uygula