Bertrand Russell, bilimsel yasaların evrenin bir sonu olduğunu gerektirmesi karşısında bunalımlı ruh halini şu sözlerle ifade etti:
“…Hatta daha amaçsız ve anlamsız olan bilimin bize sunduğu dünyadır. Böyle bir dünyanın ortasında, eğer bir yerde mümkünse, ideallerimiz bir sığınak bulmalıdır. …Çağlarca sarf edilmiş tüm emekler, tüm özveriler, tüm parlak fikirler, insanoğlunun tüm parlak dehası, Güneş sisteminin ölümüyle yok olmaya mahkum ve insanoğlunun başarılarının hepsinin evrenin yıkıntıları içine gömülmesi kaçınılmaz. Bütün bunlar, tamamen tartışılmaz olmasa bile, o kadar kesin gözükmektedir ki, bunları inkar eden hiç bir felsefe ayakta kalmayı ümit etmemelidir. Ancak bu gerçekler çerçevesinde, ancak katı bir ümitsizliğin sarsılmaz temelleri üzerinde, ruhun bundan sonraki yuvası emniyetle oluşturulabilir.” [Bertrand Russell, Why I Am Not A Christian, Simon And Schuster, New York, 1957, s. 106]
Evrenin sonlu olması bazı insanlar için varoluşsal bir krizin kaynağı olmuştur. Birçok insan kendi ölümünün tesellisini evrende bıraktığı eserlerinin, namının ve neslinin devam etmesinde bulmuştur. Politikacıların dev eserler bırakma isteği de ölümsüzleşme arzusunun bir tezahürü olarak yorumlanamaz mı? Perikles’in söylevinde de eserler/nam bırakarak ölümsüzleşme arzusunun bir tezahürünü görürüz:
“Onlar böylesine hayatlarını toplumun gözü önünde feda etmişlerdir. Onların her biri, hiç bir zaman eskimeyecek bir üne kavuşmuştur ve onların kabri kemiklerinin konduğu bir yer olarak görünmemelidir; fakat orası onların zaferlerinin yer aldığı bir anıttır ki, her fırsatta onların kahramanlıklarının ve hikayelerinin anısı orada yad edilecektir.” [Thucydides, Funreal Oration Of Pericles, ed: Robert B. Strassler, The Landmark Thucydides içinde, The Free Press, New York , 1996, s. 115.]
Bu dünyada eserler ve nam bırakarak, gerekirse hayatını feda ederek, ölümsüzleşme arzusunun tatmin edilmeye çalışılmasının insan eylemlerindeki yansıması Hannah Arendt’in satırlarında da yer alır:
“Öyleyse kim arkasında bir hikâye ve bir kimlik bırakarak ölümsüz bir üne kavuşup ünlü olmak istiyorsa, yalnızca hayatını tehlikeye atmakla kalmamalı, fakat özellikle, Achilles gibi, kısa bir hayatı ve vakitsiz ölümü de seçebilmelidir. [Hannah Arendt, The Human Condition, Doubleday Anchor Books, New York, 1999, s. 172-173.]
Bu evrende eserler veya nam bırakarak ölümsüzleşme arzusunda olanlar için entropi sevimsiz bir fizik yasası olmuştur. Tarih boyunca Tanrı’nın ezeli ve ebediliğine karşı evrenin ezeli ve ebediliğini savunan materyalist ontoloji savunucuları için de entropinin gösterdiği sonuç hazmı zor demir bir leblebi niteliğindedir.
“Tanrı’nın varlığını inkâr etmek isteyenler için evrenin ezeliliği” ve entropi yasası: http://kitapveinsan.com/tanrinin-varligini-inkar-etmek-isteyenler-icin-evrenin-ezeliligi-ve-entropi-yasasi/
Prof. Dr. Caner Taslaman – Kaynak ve Tamamı için: http://www.canertaslaman.com/2011/10/din-felsefesi-acisindan-entropi-yasasi/