“Öyleyse insanlar arasında adaletle hükmet! Boş arzu ve heveslere uyma!”

Kitap ve İnsan - kitapveinsan.com

 

…zaman zaman alevlenen zaman zaman küllenen bir tartışma hep var olagelmiştir. Belki de bu kaçınılmazdır. Çünkü insanların akılları ve kapasiteleri farklı farklıdır. Yönelişleri de öyle. İnsan idrakini aşan böylesine çok özel bir meseleye herkes kendi zaviyesinden bakmaktadır. Herkes, kendi algı düzeyine göre konuşmakta ve davranmaktadır. Bunun da özü itibarıyla insanın yaratılışının bir gereği olduğu akıldan ırak tutulmamalıdır.

Hüküm (Ar. hukm) lugatta “ıslah için engel olma, mukayyet olma, sahip çıkma, bağlama” anlamlarına gelir. Esasen hükme, “alternatiflerin tümünü bağlayıp bir tanesine bağlanmak” anlamına geldiği için “hükm” denmiştir. Bu kelime Kur’an’da “Bağlama, engel olma, yargılama, kanun, nizam, sistem, yönetme, hakimiyet, hükümranlık” gibi anlamlarda kullanılır.

Bu meselenin müzmin bir tartışma konusu haline gelmesi “Allah’ın hükmü” ile “İnsanın hükmü`nün karşı karşıya getirilmesi yüzünden olmuştur. İfrat ve tefrit bu alandaki tartışmalarda da tarafların yakasını bırakmamış, sonuçta her iki kesim de kendince “hükmetmiştir”.

“Allah’ın hükmü” meselesini tartışanlar, neticede Allah’ın hükmünü değil kendi hükümlerini savunduklarını görmezden gelmişlerdir. Garip olan sonucun bu olması değil, bunun böyle olduğunun görülmek istenmemesidir.

Allah “hâkim”dir, hükmeder. Yaradan’ın hükmetmesi, yaratılanlardan hiçbirinin hükmüne benzemez. O’nun hükmü mutlaktır. O’nun hükmü, sadece kelamının içerisinde değil, yarattığı her bir şeyde tecelli eder. Enfüsi hükmü olduğu gibi afaki hükmü de vardır. Kalp O’nun hükmü çerçevesinde çalışır. İklimlerin oluşumunu belirleyen prensipler O’nun hükmündendir. Dünya ve ahiretin işleyiş biçimi de O’nun hükmü gereğidir.

Allah sadece “hâkim” değil, aynı zamanda hükmünde “hakîm”dir. Yani hükmettiği zaman hikmetle hükmeder. Yarattığı her şeyi yerli yerince yaratır. Verdiği her hüküm isabetli, güzel, doğru, hak, yararlı ve adildir.

O’nun hikmetsiz hiçbir işi yoktur, ancak O’nun hikmetine eremeyen akıllar vardır.

Allah, insan gibi hükmetme yeteneğiyle donattığı varlıklardan ayrı olarak hükmünün mahkûmu değil, hükmünün hâkimidir. O’nun hükümde mutlaklığını anlamaya çalışan akılların en çok çamura saplandığı yer, O’nun hükmünün hâkimi olduğunu unutmalarıdır.

Allah “hayru’l-hâkimîn”dir (7/87; 10/109). Yani hükmedenlerin, yönetenlerin, yargılayanların, hüküm verenlerin içerisinde en yararlı ve hayırlı hüküm veren O’dur. Çünkü O, varlığa ulaşan her hayrın kaynağıdır. Çünkü hakkında hükmettiklerini, hiç kimse O’nun kadar bilemez.

Allah “ahkemu’l-hâkimîn”dir (11/45; 95/8). Bu, “hükmedenler içerisinde en doğru, en güçlü, en geçerli, en üstün, en yüce, en saygın olandır” anlamına gelir. Bu, şu anlamı da içerir: “Allah kendi yarattığı kimi varlıklara da hükmetme yeteneği ve yetkisi vermiştir.” Mesela “İnsanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hüküm vermenizi emreder” (Nisa 58) diyen ayet, O’nun insana verdiği hükmetme yeteneğine doğrudan bir atıftır.

O halde Allah’ın hükmünü insanın hükmünün karşısına koymak, meseleyi kör düğüm etmektir. Oysa ki Rabbimiz “Yoksa onların Allah’ın izin vermediği alanda, kendileri için bir din olarak değişmez prensipler-yasalar koyan ortakları mı var?” (42/21) buyurarak hükümde insana kapalı olanı iki şartla sınırlıyor: “İzin vermediği alan”, “dinden sayılan alan”. Zaten bu alanda O hükmetmiştir ve O’nun hükmü geldikten sonra bu hükmün aksine hükmetmeye kalkmak “hevaya” uymaktır (5/48).

Alıntı: M. İslamoğlu – 3 Eylül 2005

Yazı başlığı alıntı, Sâd Suresi 26. Ayet:

“Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. Öyleyse insanlar arasında adaletle hükmet! Boş arzu ve heveslere uyma! Sonra onlar seni Allah yolundan saptırır. Allah yolundan sapanları ise, hesap gününü unuttuklarından dolayı şiddetli bir azap beklemektedir.”

Ayrıca: https://kitapveinsan.com/adaletli-olunuz-bu-takvanin-ta-kendisidir/