“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız” (Bakara, 183)
******************
Sık sık unuttuğumuz bir gerçek var.
İbadetler kendi başlarına amaç değildirler.
Her ibadet daha üst bir amacı gerçekleştirmenin aracıdır.
O amaç göz ardı edilerek ibadet ne eda edilebilir, ne de anlaşılabilir.
Oruç ibadetinin amacı, bu ibadeti farz kılan yukarıdaki ayette açıkça yer almıştır:
Sorumluluk bilincine kavuşmak…
Bu, önce insanın kendisini tanımasıyla başlar.
Kendisini tanıması için ilgisini kendisine yöneltmesi gerekir.
İlgisini kendisine yönelmekten kasıt, etine kemiğine, saçına sakalına, kilosuna, boyuna, midesine, tenine yöneltmesi olamaz.
Çünkü bunlar insanı “insan kılan” tarafı değildir.
Peki, nedir ya?
Elbette vahyin “kalp” dediği iç dünyasına, duygusuna, düşüncesine, akleden kalbine yöneltmesidir. İlgisini iç alana yönelten insan, kendini tanımaya başlayacaktır.
Kendini; yani Allah karşısındaki acziyet ve muhtaçlığını, dünyalık karşısındaki şeref ve üstünlüğünü.
Bu sonucu elde eden insan, “sorumluluğunun bilincine varan” insandır.
Bu üç boyutlu bir bilinçtir:
Allah’a karşı, kendisine karşı ve başkalarına karşı…
Açlara karşı sorumluluğu olduğunu, yoksullara, yetimlere, kimsesizlere, darda kalmışlara karşı sorumluluğu olduğunu da insan, oruç sayesinde öğrenir.
Ramazan’ı festivale çevirenler, onu zayıfların beslenme, kilolu insanların diyet ayı gibi görenler, bu amacı nasıl gerçekleştirirler?
Mustafa İslamoğlu