Veliler, Abdurrahman Cami’ye ait ‘Nefehatü’l-Üns’te yazdığına göre:
Yoğu var edebilir, varı yok edebilir. Gizli şeyleri açığa çıkarır, açıkta olanları gizleyebilir. Ölüyü diriltir, diriyi öldürebilir. Gıyaben söylenenleri işitir. Gaybten ve gelecekten haber verir. Su üzerinde yürür, uzak yerlere anında gider-gelir. Aynı anda farklı yerlerde görülür. Hayvan bitki veya cansız maddelerin tesbihlerini duyar. Havada dolaşır. Vahşi hayvanları emrine alır, vs. Bazıları da “insanın kalbinden geçeni bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi bağışlar. Gönüllere ve rüyalara tasarruf eder. Bereket gittiği yerlere yağar…”
Bazı veliler de Allah ile konuşabilir, hatta O’nu emri altına alabilir. Bazı evliya, sadık müridine, vefatından sonra, hayatta olduğundan daha fazla menfaat eriştirebilir. Kabrindeyken müridini yetiştirir. Müridi kabrinden onun sesini işitir (!)
Tasavvufçuların Kur’ân’dan aldıkları veli kavramına bambaşka bir elbise giydirdikleri anlaşılmaktadır.
Allah’ın muttaki sıradan kullarından, keramet sahibi veliler ürettiler.
Allah’ın iradesi ve kanunlarının bu kişiler aracılığıyla gerçekleştiğini uydurdular.
İbnü’l-Arabî ise; dünyanın manevi yönetimini velilere verir.
Artık veliler, Allah’ın yürüyen ayağı, tutan eli, gören gözü vs. olur.
Yani Mekkelilerin evliyası/putları, İbn Arabî’nin evliyasının yanında oldukça masum kalır.
Artık bu veliler Allah’ı görürler, onunla konuşurlar, ilimlerini doğrudan ondan alırlar, gaybı bilirler. Kâinatta istedikleri gibi tasarrufta bulunurlar. Dilediklerini cennete, dilediklerini de cehenneme gönderirler.
Allah’tan başkasını veli edinmek, veli bilmek, Allah’ın salih kullarını putlaştırmaya giden çok tanıdık bir tarihi tecrübedir.
Vedd, Süvağ, Nesr, Yeûk ve Yegus putları Şît peygamberin kavminden, beş salih kimsenin adıydı. Abdullah İbn Abbas’a göre, kavmi bu salih kimseleri çok seviyormuş. Ölünce bunlara görkemli kabirler yapmışlar. Arkadan gelenler bu kimselerin resimlerini yapmışlar. Onların torunları da bu salih kimselerin heykelini yapalım, onlara sevgimizi gösterelim, onları unutturmayalım demişler. Daha sonra gelenler de bu putlara tapmaya başlamışlardır. Putperestliğin tarihi başlangıcı böylece Allah’ın kullarına aşırı sevgiden doğmuştur.
“Allah’ın dûnunda veliler edinmeyin”[Araf/3]
Yine Mekkelilerin ilahlarından Lât hakkında şöyle rivayetler vardır; Lât denen adam cahiliye döneminde hacılara yemek pişiren, çok hayırsever, salih bir kimse imiş. Sonraları çok şöhret bulmuş, daha sonrakiler bunun mezarına gelip dua etmeye başlamışlar, sonra da bilinen süreç işlemiş ve putu filan dikilecektir.
Baba baba gibi, hoca hoca gibi, koca koca gibi sevilir. İnsan babasını kocasını sever gibi sevemez. Severse bu sapıklık olur. Keza hocasını da öyle! Üçü de sevgi, amma üçü de ayrı ayrı sevgidir.
Tıpkı bunun gibi; Allah, Allah’a lâyık olduğu üzere sevilir. Eğer sevgide ölçü tutturulamazsa, hocalar, salih kimseler Allah gibi sevilmeye başlar ve sonunda biz de Allah’ın en sevmediği ve pislikler diyerek öfkesini izhar ettiği müşriklerden oluruz.
Kuralsız sevgimiz, bize yapışan zehirli bir sarmaşığa dönüşür. Zira haddini/sınırını aşan her bir şey zıddına/ tam tersine inkılâb eder/dönüşür. Haddi aşmamak çok önemlidir.
Bugün güzel memleketimizin dağını, bayırını, her yerini veliler/erenler/evliyalar ile dolduranlar, ne olur bir kerecik de Allah’ı veli edinseler! Hatta O’ndan başka veli edinmeseler, ne güzel olur değil mi?
Her yeri uçanlarla-kaçanlarla, Ermiş’lerle-pişmişlerle, aşmışlarla-olmuşlarla dolduranlar, Allah’ın kâinatın idaresini kimselere pay etmediğini bir bilseler.
Sünnetullah’ın asla değişmediğini bir bilseler.
Esas kerametin keramet göstermemek olduğunu, istikamet üzere olmak olduğunu bir bilseler! Bütün müminlerin Allah’ın evliyası olduğunu bir öğrenseler! Ne olur! Ne güzel olur!
Saadettin Merdin, 21.04.2013 – https://www.facebook.com/photo.php?fbid=639756946040695