…Kur’an-ı Kerim okuyan herkesin rahatlıkla görebileceği gibi Allah’ın, insanlara doğruları tebliğ etmeleri için gönderdiği elçileri, muhatapları tarafından
“Senin söylediklerini biz şimdiye kadar hiç duymadık, babalarımız bize böyle şeylerden hiç bahsetmedi!” vs. gibi söylemlerle eleştirilmişlerdir.
Mesela Kur’an’ın bize bildirdiğine göre Nuh aleyhisselam, kavmine elçi olarak gönderildiğinde onlara şöyle söylemişti:
“Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka tanrınız yoktur. Hâlâ kendinize çeki düzen vermeyecek misiniz?” (Mu’minûn, 23/23)
Kavminin ona verdiği cevap bugün için bize pek de yabancı gelmemektedir! Demişlerdi ki:
“Bu sizin gibi bir insandan başka ne ki? Size üstünlük kurmak istiyor. Allah elçi gönderecek olsaydı elbette melekleri gönderirdi. Biz en eski atalarımızdan bile böyle bir şey duymadık!”(Mu’minûn, 23/24)
Yani kavmi, kendilerine elçi olarak gönderilen Nuh aleyhisselama kendisinden önce söylenmedik şeyleri söylemek ve aslında “itibara alınmayacak derecede şâz görüşler ileri sürmek” gerekçesiyle karşı çıkmıştı!
Onların söylediklerinin doğru olup olmaması bir yana; fakat bilfarz doğru kabul edilse bile kendisinden önce söylenmemiş şeyleri söylemesi Nuh aleyhisselamın söylediklerinin yanlış olduğunun delili olabilir miydi?
Benzer bir karşı çıkışı Musa aleyhisselam da yaşamıştı. Kendisinden istenen apaçık mucizeleri Allah’ın izniyle gösterdiği halde muhatapları:
“Sırf uydurma bir sihir! Biz bunu evvelki atalarımızdan da işitmemiştik.” (Kasas, 28/36)
diyerek onları kabule yanaşmamışlardı.
Yani gerekçeleri yine aynıydı: Musa’nın söylediği şeyleri o ana kadar başka hiç kimseden duymamış olmaları! Peki, bu, Musa’nın söylediklerinin yalan yanlış şeyler olduğunu mu gösteriyordu?
Son bir örnek de Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v) ile ilgilidir. Müşrikler kendi içlerinden birinin uyarıcı olarak seçilmesine çok şaşırmışlar; ona “sihirbaz” ve “yalancı” yakıştırmasında bulunmuşlardı.
Onun Allah’tan başka bir ilah olmadığını söylemesine karşın onlar da taraftarlarına:
“Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin.” (Sâd, 38/6)
diyerek moral aşılamaya çalışmışlar ve neticede şu bildik cümleyi tekrar etmişlerdi:
“Biz bunun söylediğini (babalarımızın bağlı olduğu) son dinde de işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey değildir.” (Sâd, 38/7)
Böylece “daha önce söylenmedik şeyleri söylemek” ithamına Hz. Peygamber de maruz kalmış oluyordu.
Hz. Nuh, Hz. Musa ve Hz. Muhammed ve onlarla birlikte daha nice peygamber… Tabii ki onlar kendi görüşlerini ileri sürmüyor, Allah kendilerine ne buyurmuşsa onu olduğu gibi tebliğ ediyorlardı. Bu açıdan onların bu durumunu, eldeki mevcut bilgilerden hareketle yeni fikirler ileri süren ilim adamlarıyla bir tutmak tabii ki doğru değildir.
Fakat muhatapları tarafından onlara yapılan ithamlar ile onların izinden gitmeye çalışan ilim adamlarının maruz kaldığı ithamlar neredeyse aynı gibidir: Kimsenin söylemediğini söylemiş olmak!
Kaynak: Dr. Yahya Şenol, “Geleneğe Aykırı Söylemler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Sayı: 6, Temmuz-Eylül 2014, s. 31-34.
Yazının tamamını okumak için: http://www.suleymaniyevakfi.org/diyanet/gelenege-aykiri-soylemler.html