İslam dramatik bir yayılma süreci gösteriyor. Bana kalırsa İslam iki koldan yayılma gösterdi:
1) Emevîler ve Abbasîlerin siyasal yayılmacılığı ile formel bir din karakterinde yayıldı.
2) Müslümanların bu siyasal şemsiyelerden bağımsız olarak gayr-ı müslimlere tebliği ile de sivil bir Müslümanlaşma süreci yaşandı.
Ancak, İslam’ın bu sivil yayılması, daima hegamonik yayılmacılık tarafından kuşatılıp dönüştürüldü. İslam’ın bu yayılma süreci, kadim medeniyet coğrafyalarında yeni ve meydan okuyucu bir imanın galebe çalması demekti.
Buna karşılık bu kadim medeniyetler, kendilerini bir yandan Arap dilinde ifade etmek, öbür yandan da İslâmî sembollerin içini kendi maznunları ile doldurmak biçiminde bir karşı hamleye yol açtı. Müslüman Medeniyetleri, bana kalırsa daha ziyade bu karşı hareketin bir ürünüdür.
Bu anlamda, İslam’ın Müslümanlıklara dönüştürülmesi konusunda en derin dönüşüm, bir taraftan Hıristiyan ve Yahudi mistisizmleri ile İskenderiye ve Mezopotamya mistisizmleri, öbür yandan da İran ve Hind mistisizmleri İslam’a sirayet ederek onun manevî sermayesinin yerine yeni bir sinkretik mistisizm olarak tasavvufu ikame ettiler.
Bu süreçte, pagan halk ezoterizmlerinin de, zamanla bir senteze ulaşan bu mistik potada eridiğini söyleyebiliriz.
Doç. Dr. Vehbi Başer, 15.12.2016