İnsanı hükmetme yeteneğiyle donatan Allah olduğuna göre, insanın mücerret hükmetmesini Allah’ın hükmü karşısına yerleştirmenin abesliği ortadadır. Zaten bu gerçeği Nisa 58. ayette yer alan “O, hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” ifadesinden de açıkça anlıyoruz.
Yani insandan istenen, hükmetmemesi değil, hükmettiği zaman adaletle hükmetmesidir.
Şu halde Allah’ın hükmüyle insanın hükmünü birbirinin karşısına yerleştirmek, bizzat Allah’ın kevni hükmüne aykırıdır. Çünkü Allah, insana irade, iradeye de seçme yetkisi vermiştir. Seçmek hükmetmeyi gerektirir. Bu da Allah’ın tekvin yasasının bir sonucudur.
Allah’ın yasaları yalnızca sözlü değil, aynı zamanda tabii ve kevni de olurlar. İnsanın dilemesi ve hükmetmesi, onun bu tür yasalarındandır. Hayatın bir imtihan, insanın da bu imtihanın muhatabı oluşu bunu gerektirir. Hepimiz her gün yüzlerce kez hükmederiz:
“Bu iyidir, şu kötüdür, o büyüktür, bu küçüktür, ben müminim, o sapıktır, sen doğrusun, falanca haksızdır” derken,
Kızdığımız zaman “Sen aptalsın, azgelişmiş adam, aklını peynir ekmekle yemiş ne olacak, sakar, ipsiz, çulsuz, çağdaş yobaz” vs. derken,
Sevdiğimiz zaman “iyi, güzel, hoş, edepli, ahlâklı, yerinde, adil, akıllı, sevimli” derken de hükmetmiş oluruz.
Vahyin söylediği şey insanın hüküm alanını tümden yok etmek değil, onun doğru, adil ve dengeli hükmetmesi için tasavvurunu ve aklını inşa etmektir. Ona hüküm verirken kullanacağı doğru ölçüler vermek, aklının eline doğru kilo, doğru metre tutuşturmaktır.
Alıntı: M. İslamoğlu – 3 Eylül 2005
Geri bildirim: Maide suresi 44, 45, 47. ayetler ve insanın hükmetmesi… – Oku, düşün, uygula