… Fetö’ye gelecek olursak, sorun, cemaatin, daha doğrusu Fetullah’ın muazzam büyüklükte bir ütopyayı yani Dünya’nın Müslümanlaştırılması için kendinde “Mehdilik” misyonu ve müritlerinde de “Temsil” misyonu görmesindedir.
Kur’an ve Sünnette, ehlinin “Tebliğ” yani vaaz ve irşad sorumluluğu olduğu halde; “Temsil” inancının Tasavvuf menşeli olması gerekir.
İkinci sorun, bu gayeye ulaşmak için, gerekirse, Kitap Ehli ile uzlaşmaya girişmenin teolojik kodları da Tasavvuf aracılığı ile Sünnilikte mevcuttur. Vahdet-i vücut teorisi, her türlü uzlaşmaya ahlaki-teolojik zemin hazırladığı gibi; “Allah, isterse, kendi dinine Kafirler aracılığı ile de yardım ettirebilir” hadisi, Sünni kaynaklarda mevcuttur.
Ayrıca Sünniliğin “Kader” teorisi, başta Fetullah olmak üzere, cemaatin bütün müritlerine, sağlanan başarıda kendilerinin hiçbir payı olmadığı; kendilerinin sadece “vesile” oldukları kanaatini vermiştir.
Amaca ulaşmak için vasıtaların da doğru olması gerektiği, Kur’an ve Sünnette gayet açıkça vazedilmiş olmasına rağmen; Fetö’nün bir sürü aleni-gizli ahlaksızlığa başvurması da, mevcut Sünnilikteki “Daru’l-Harp”, “Kitabına uydurma” ve “Hile-i Şeriyye” geleneğinden kaynaklanmıştır.
Tasavvufi epistemoloji, ilhama/sezgiye(Batınilik) dayandığı için; bu bilgi yolunun, Kur’an’ın akıl-mantık ve gramer kurallarına dayanan “Beyan”ı ile çelişen tabiatı reddedilmeden; “Bunlar, Tasavvufu istismar ettiler” açıklamasının hiçbir anlamı yoktur.
Mistik tecrübenin dünyada bin bir çeşidi olduğu gibi; bir dinin içindeki versiyonunda da bin bir çeşidi bulunabilir. Müslüman toplumlardaki Yesevilik ve Nakşiliğin bazı kollarında “Şer’î(Hukuki-Siyasi)” bir çerçeveye ihtimam gösterildiği halde; başta Vahdet-i vücut doktrini olmak üzere “Batini” tasavvufta bu ihtimam yoktur.
“Erdebil Tekkesi”, Safavi devletine dönüştüğü gibi; “Melami/Kalenderi” meşrep Baba İshak ve “Vahdet-i Vücutçu” Şeyh Bedrettin, Osmanlı’ya isyan ettiler. “Tapınak Şövalyeleri”nde de olduğu gibi, Mistik tecrübe, tarih boyu “siyaset”ten hiç de uzak durmamıştır.
Dolayısıyla, tarikat ve cemaatlerin siyasi genetiği, onları, modern birer “sivil toplum” örgütleri olarak görmeyi engeller.
Meşru siyasi otorite tarafından daima kontrol altında tutulmaları gerekir. Yapıp ettiklerinin/faaliyetlerinin, yasal çerçeveye kavuşturulması ve şeffaf bir şekilde denetlenmesi şarttır.
Fetö ile Türkiye’deki diğer tarikatların ortak kesişim kümesinin elemanları şunlardır:
1-İlham’ın Allah’tan geldiği inancı(Oysa, ilham, kişinin kendi içinden gelir: “Ayı’nın kırk türküsü varmış; kırkı da ahlat üzerine.”).
2-Rüyayı dinde bilgi kaynağı kabul etme.
3-Mesih-Mehdi-Kutup-Gavs inancı.
4- Şeyhe/mehdiye/lidere kesin-koşulsuz itaat.
5-Denetimsiz ticaret.
6-Müritlerin istismar imkânı.
7- Devlet bürokrasisine ve siyasete sızarak kendilerine “özerk” alan oluşturma çabası.
8-Tarikat-Siyaset-Ticaret’in aynileşmesi.
Öz-eleştiriden korkan bazıları, bu çelişki ve yanlışları görüp ortaya çıkarma ve ortadan kaldırma yerine; yapılan eleştirileri. “Tarikatlara-Cemaatlara vuruyorlar, amaçları İslamı çökertmetir” yollu beyanlarda bulunuyorlar. Oysa bizim niyetimiz, İslam’ın mantık ve gramer kuralları ile vuku bulmuş sözlü(vahy/Kur’an-Sünnet) ve düşünce-duygu-davranıştan oluşan öz-doğasına tarihi süreç içinde halklar ve değişik kültürler tarafından eklemlenmiş fazlalıkları gerekçeli olarak(dogmatik değil) temizlemektir. İçtihat/yorum ile yapılmış update ve tecditlere bir diyeceğimiz yok. Bugün de aynı şeyi biz yapmalıyız.
Alıntı: Prof. Dr. İlhami Güler, FETÖ Tarafından “Kandırılma”nın veya “İstismar” Edilmenin Sünni- Ortak Psikolojisi ve Teolojisi Üzerine, 31.07.2017