Kur’an insanın hilafetini “Allah’a” değil “yeryüzüne” izafe eder ve “yeryüzünün halifeleri” tamlamasını kullanır: “O’dur sizi yeryüzünün halifeleri yapan.” (En’âm 165) İnsanın hilafetinin yeryüzüne nispet edilmesi, yani “yeryüzünün halifesi” kılınması, insanın sorumluluğunun da anahtarıdır.
Emanet iradedir, hilafet Allah’ın iradesini yeryüzünde gerçekleştirmektir.
İnsanın hizmetine sunulan ‘eşya’ emanettir, bu eşyayı amacına uygun istikamette kullanmak için insana verilen yetki hilafettir. İnsanın yetkisini istismarı emanete ihanettir. İhanetin cezası cehennem, sadakatin ödülü cennettir.
Emanet hayattır, hilafet hayat emanetinin inşasıdır.
Emanet, başta kendi öz varlığı olmak üzere, sorumluluğunu yerine getirebilmesi için insanın hizmetine sunulan maddi manevi tüm değerlerdir.
İlâhî vahye dayalı tüm hukuk sistemlerinin maksadı (makasıdu’ş-şeria) olan beş zorunlu değer,
“can emniyeti,
akıl emniyeti,
din emniyeti,
nesil emniyeti,
mal emniyeti”
şeklinde, güvenliği zaruri emniyetler olarak dile getirilir.
Aslında bu değerlerin emniyetini sağlamanın en garantili yolu, insanda bir emanet şuurunun oluşmasıyla mümkündür. Çünkü emniyetler, emanettirler. Allah tarafından insana emanet edilmişlerdir. Bunun anlamı, emanet edenin emanet edilene güven duyması ve onun da kendisine güvenmesini istemesidir.
Allah’ın sıfatları arasında yer alan “Mü’min” sıfatının ahlaki anlamı budur: Güvenir, güvendiğini vererek ispatlar ve güvenine sadakat ve liyakat ister. Güvenine sadakat gösterip layık olanları ödüllendireceği, ihanet edip zedeleyenleri cezalandıracağı sözünü verir. O’nun verdiği söze güvenilmesini, sözünde sadık olduğuna inanılmasını ister. Çünkü O, Mü’min’dir…
Mustafa İslamoğlu | Hayatın Yeniden İnşası İçin Sf.25