…. Gelin Hucurât suresindeki ayeti ve buradaki uyarıları daha yakından tanıyalım:
“Ey inananlar!
Zandan (insanlar hakkında gerçeğe dayanmayan tahmini bilgilerden) çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı (insanlar hakkında kötü kanaatlere yol açanı) günahtır.
İnsanların gizli hallerini (özelini) araştırmayın.
Birbirinizin gıybetini/dedikodusunu yapmayın.
Sizden birisi hiç ölü kardeşinin etini yemek ister mi? İğrendiniz değil mi?
Öyleyse bu konularda duyarlı olun ve Allah’tan korkun. Allah tövbeleri kabul eden ve tövbekar kullarını bağışlayandır.” (Hucurât 49/12).
Kur’an burada dedikoduyu, insanların özelini ortaya dökmeyi, asılsız bilgilere dayalı olarak insanlar hakkında olumsuz kanaat oluşmasını sağlamayı veya buna aracı olmayı şiddetle yasaklamış ve bunu günah saymıştır.
Ayrıca insanların gizli hallerini araştırıp ifşa etmeyi, bir insanın ölü kardeşinin etini yemeye benzetmiş ve bu eylemin ne derece iğrenç bir kural ihlali olduğunu gözler önüne sermiştir.
Keza gıybet etmeyi de bu kategoride değerlendirip kesin bir dille yasaklamıştır. Yetmemiş, bu ihlaller konusunda müminleri duyarlı olmaya davet etmiştir.
Benim için vahim olan ise, çoğu dindar görünümlünün bu iğrenç eylemi dindarlığının bir gereği gibi görüp pişkince içlerine sindirmeleridir.
Sorsanız bu tipler inançları gereği domuz eti yemez, hatta dindarlığı gereği suyu da çömelerek içer, lakin her gün, hatta her saat ölü kardeşinin etini yemekten çekinmez.
Keza kul hakkı yemekten kaçınmaz, haksız kazanç elde etmek için ise tüm kural ihlallerini anında hiçe sayar.
İftira ve tecessüsle ilgili diğer ayetlerde de birçok önemli uyarı yapılmıştır. Şu’arâ suresinde şu önemli mesaj yer alır:
“Şeytanların asıl kimlere indiğini size haber vereyim mi? (Onlar-şeytanlar) Nerede bir iftiracı ve günahkâr varsa onlara iner. Çünkü onlar şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu da yalancıdır.” (Şu’ârâ 26/221-223).
Bakın vaktiyle Hz. Aişe’nin uğradığı iftira konusunda Kur’an bizleri nasıl uyarıyor:
(Ey müminler!) Böyle bir fitneyi (haberi) duyduğunuz zaman, kadın erkek hepinizin birbiriniz hakkında hüsnü zan göstererek “Bu, düpedüz bir iftiradır” demesi gerekmez miydi? (Nur 24/12).
Üstelik bu müfterilerin dört şahit getirmesi gerekmez miydi. Şahit getiremediklerine göre, onlar iftiracıların ta kendileridir. (Nur 24/13).
Şayet Allah’ın size dünya ve ahirette size karşı lütfu ve şefkati olmasaydı bu dedikoduya kapılmanızdan dolayı büyük bir azaba çarpılırdınız. (Nur 24/14).
Zira siz bu iftirayı dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şey hakkında konuşup duruyor ve bu hadiseyi hafife alıyordunuz. Oysa bu tutumunuz Allah katında büyük bir vebaldi. (Nur 24/15).
Böyle bir iftirayı duyduğunuz zaman “Böyle bir şeyi dilimize dolamamız bize yakışmaz. Bu, çok çirkin bir iftiradır” demeniz gerekmez miydi?” (Nur 24/16).
Mademki müminsiniz, Allah bir daha böyle bir olaya karışmanızı kesinlikle yasaklıyor. (Nur 24/17).
Allah (erdemli bireyler olmanız için) hükümlerini size açıklıyor. Bilin ki, Allah âlimdir ve kimin iftira ettiğini, kimlerin de bunu yaydığını bilir. (Nur 24/18).
Müminler arasında çirkin haberlerin yayılmasından hoşlananlar için dünyada ve ahirette elim bir azap vardır. Allah herkesin niyet ve düşüncesini iyi bilir, fakat siz bilmezsiniz. (Nur 24/19).
Devamını merak edenler Nur suresinde daha detaylı bir şekilde okuyabilirler.
Büyüklerimizin dediği gibi “Rabbim iftiradan korusun” ve Rabbim dindar görünümlü müfterilerden hepimizi muhafaza elesin.
Aıntı: Prof. Dr. İsrafil Balcı, 15.05.2017