“Cerh ve Ta’dil” Yani “Tezkiye ve Gıybet” – Hisham Alabed

Kitap ve İnsan - kitapveinsan.com

 

Allah’ın kitabına paralel kitaplar üretmek isteyenler cerh ve ta’dil hurafesini uydurdular.

Cerh nedir? Ravideki herhangi bir eksiklik veya ahlaki bir zayıflıktan dolayı rivayetin Nebi (as)’a ait olduğunu reddetmektir.

Ta’dil ise ravinin güvenilir olduğu durumlarda rivayeti -Kuran’a aykırı olsa bile- kabul etmektir. Cerh ve ta’dil de tek ölçü ravinin kendisidir, yani bir rivayeti kabul etmede sadece rivayet edene bakılarak karar verilir.
Hadis âlimleri bir kişinin mütteki/güvenilir olduğunda ittifak ederlerse bu kişi Nebi’den ne rivayet ederse etsin kabul edilir. İşte ta’dil budur.

Eğer hadis âlimleri bir kimsenin güvenilmez olduğunda müttefik iseler bu kişi ne naklederse etsin kabul edilmez. Buna da cerh denir.

Konulan bu kriter Allah’ın kitabına tamamen aykırıdır. Bir kişi hakkında hüküm verilebilmesi için bu kişinin fiilen yaptıklarının görülmesi lazım ancak yine de bu eylemi hakkında hüküm verilebilir. Anlatılan kişiyi hiç tanımadığımız ve görmediğimiz için bu şahsın doğru sözlü mü yoksa yalancı mı olduğuna hüküm veremeyiz.

Daha önce duymadığımız herhangi bir söz, anlatılan olaylara tanıklık etmediğimiz için, bize anlatıldığı gibi harfiyen kayıt edilemediğinden ve iki şahitle de desteklenmediyse bu sözün doğru olduğunu söyleyemeyiz.

Kuran’a göre kişi Nebi bile olsa kendisini ya da bir başkasını tezkiye edemez. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Kendinizi iyi göstermeye kalkmayın. Takvalıları en iyi o bilir” (Necm, 32).

Hadis ilminde ravilerin tezkiyesi (ta’dil) temeldir.

Oysa bu durum yukarıdaki ayete aykırıdır.

Nebi (as)’ın kendisi dahi birlikte yaşadığı ashabının yalancı ya da güvenilir birisi olduğunu tespit edemiyorken hadis âlimleri bazı ravilerin yalancı bazılarının da güvenilir olduğunu neye dayanarak söylüyorlar.

Oysa ravileri hiç görmediler.

“Allah seni affetsin, kimin özü sözü doğru olduğu senin için iyice ortaya çıkmadan ve kimin de yalancı olduğunu iyice anlamadan onlara ne diye izin verdin?” (Tevbe, 43).

Cerhe gelince doğruluğu konusunda ravinin kınanmasına/eleştirilmesine dayanır. Ancak delil olmadan bir başkasını kınamak Allah’ın kitabına göre gıybettir ve Allah tarafından yasaklanmıştır.

“Ey inanıp güvenenler! Varsayımların (zanların) çoğundan kaçının. Bazı varsayımlar kişiyi doğrulardan uzaklaştırır. Kimsede kusur aramayın; birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Hanginiz ölü kardeşinizin etini yemek ister ki! Bundan tiksinirsiniz. Allah’tan çekinin; Allah dönüşleri (tevbeleri) kabul eder, ikramı boldur.” (Hucurat, 12).

Aslında cerh ölmüş olan ravilerin etini yemektir.

Hiç kimsenin bir başkası için muttaki ya da kötü birisidir diye hüküm vermeye hakkı yoktur. Bu nedenle cerh ve ta’dil ilminin temelleri Kuran’a aykırıdır.

Nebi (as)’ın etrafında münafıklar olduğu halde kendisin bunları ayıramıyordu.

“Hem çevrenizdeki çöl Araplarından hem Medine halkından ikiyüzlülükte (münafıklıkta) uzmanlaşmış münafıklar vardır. Onları sen bilmezsin, biz biliriz. Onları iki defa azaba uğratacağız. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir.” (Tevbe, 101).

Nebi (as)’a nispet edilen her ne varsa Allah’ın kitabının ve aklın ışığında değerlendirilmesi şarttır. Ravilerin kim olduğu çok önemli değildir. Çünkü Nebi (as)’ın Allah’ın kitabına aykırı söz söylemesi mümkün değildir.
Cerh ve ta’dil oyunu Müslümanların Allah’ın kitabından uzaklaşması sonucunda ortaya çıktı.

“Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur’an’ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular.”(Furkan, 30)

Allah kıyamet günü hiç kimseye cerh ve ta’dil hakkında sen ne biliyorsun diye sormayacak.

Ancak O kendi kitabından neden uzaklaştığımızı soracak ve hesaba çekecektir.

Kuran’ı terk ettikten sonra cebindeki elmas hazinelerini bilmeyen dilenci gibi olduk.

“İçinizde hiç aklı başında adam yok mu?” (Hud, 78).

Hisham Alabed