Psikiyatrik rahatsızlıklar ve bunları “tedavi” etmek için kullanılan ilaçlar, Amerika’nın dünyaya yaptığı en büyük ihracattır. Ve aynı zamanda yaptığı en büyük kötülüklerden biri.
Nedenini az sonra yazacağım. Önce psikiyatrinin tıptaki konumunu belirlemek istiyorum:
Psikiyatri; tıbbın en ilkel, bilimle bağlantısı en zayıf olan dalıdır.*
Psikiyatrinin; konusuna giren ruhsal bozuklukların nedenlerini kavrayışı iptidaidir(ilkeldir). Daha açık bir anlatımla, bu rahatsızlıklara nelerin sebep olduğunu ve rahatsızlıkların kesin tedavisinin ne olduğunu bilmemektedir. Bilmediği için de çoğu zaman bilimsel olmayan açıklamalara sığınmaktadır.
Bunların başında “kimyasal dengesizlik” savı gelir. Eğer ruhsal bir şikâyetle bir psikiyatra giderseniz, büyük bir olasılıkla “beyninizdeki kimyasallarda bir dengesizlik meydana geldi,” diyecek, bu “dengesizliği tedavi etmek için” bir ilaç yazacaktır.
Ama, gerçekte ruhsal şikâyetlerin beyindeki şu veya bu kimyasal veya hormonun dengesini kaybetmesi, azalması veya çoğalması sonucunda meydana geldiğini kanıtlayan hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
Bu konuda sayısız araştırma yapılmasına rağmen ruhsal rahatsızlıktan şikâyet eden hiç kimsenin beyninde, kimyasal veya başka bir dengesizlik bulunmamıştır.
Psikiyatr size, anlattığınız semptomlara göre bir “teşhis” koyacaktır. Bunu yaparken de Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanmış bir el kitabına başvuracaktır. Bu kitabın adı Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı’dır.
Amerika bu kitap aracılığıyla psikiyatrların kataloge ettiği psikiyatrik bozukluk hikâyesini birçok ülkeye ihraç etmekte, ilaç endüstrisine milyar dolarlık pazar sağlamaktadır.
Bu kitap, bir kelimesi dahi değiştirilmeden Hekimler Yayın Birliği tarafından Türkçeye de çevrildi ve Türk psikiyatri mesleğinin kutsal kitabı haline geldi. Bu hastalık emperyalizmi sayesinde Amerikalılar için “bozukluk” olan hâller otomatik olarak Türkler için de “bozukluk” oluverdi.
Aynı durum başka birçok ülke için de geçerlidir. Kısa adı DSM olan bu kitap ruhsal hastalıklardan değil, bozukluklardan bahsediyor; çünkü Amerikan Psikiyatri Birliği iddia ettiği bozuklukların, birkaçı hariç, hastalık olmadığını pekâlâ biliyor.
Bu “bozukluklara” neyin veya nelerin sebep olduğu tamamıyla meçhuldür. Yani bunlar hastalık veya bozukluk mudur, yoksa özellikle depresyon vakalarının neredeyse tamamında olduğu gibi, normal insanlık hallerinin hastalık addedilmesi midir, konusu tartışmaya açıktır.
Mesela: İşten atıldığımda hissettiğim ruhsal çöküntü, hastalık veya “bozukluk” mu? Beni ilaç almak mı iyileştirir yoksa başka bir iş bulmak mı?
Ruhsal şikâyetlere neden olan mekanik, fiziksel ve biyokimyasal fonksiyonlardaki bozuklukların (eğer böyle bozukluklar varsa) ne oldukları bilinmiyor. Nitekim DSM-IV “Majör Depresif Bozukluk için tanı koydurucu olan herhangi bir laboratuvar bulgusu henüz bulunamamıştır,” diyerek bunu itiraf etmektedir. Bu itiraf, kitapta bulunan hemen hemen bütün bozuklar için geçerlidir. (Otizm, şizofreni, “nedeni belli olmayan depresyon” gibi az sayıda hastalık bunların dışındadır.)
Buna rağmen Amerikalı psikiyatrların listelediği bozuklukların sayısı çığ gibi büyüyor. 1952’de 106 olan bozukluk sayısı, 2013’te DSM-V’in piyasaya sürülmesi ile 374’e çıktı. Nasıl oluyor bu?
Cevap çok basit. Amerikan Psikiyatri Birliği, birkaç yılda bir komite toplayıp nörobiyolojik bir açıklama olup olmamasına bakmadan, hastalık uydurmaktadır. Evet, uydurmaktadır.
Amerikan Sağlık Bakanlığı’na bağlı Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIMH)’nün değerlendirmesine göre bu tespitler bilimsel değildir, sübjektiftir. Sübjektif “nesnelerin gerçeğine değil kişinin duygu, düşünce ve sezgilerine dayanan, kişiye göre ve kişisel olan,” anlamına gelmektedir.
Umursamadan, Amerikan Psikiyatri Birliği normal insanlık hallerinin tamamını, yavaş yavaş psikolojik bozukluk tanımına sokmaya devam ediyor.
Depresyon, yas, utangaçlık gibi normal insanlık halleri artık “ruhsal bozukluktur.” Sevdiğiniz birinin ölümüne tuttuğunuz yas, üç haftadan uzun sürerse depresyonda olabilirsiniz ve depresyon tedavisi görmelisiniz, yani ilaca bağlanmalısınız.
“Okuma Bozukluğu, Matematik Bozukluğu, Yazılı Anlatım Bozukluğu” da tedavi gerektiren “ruhsal bozukluklardır.” Bu “bozuklukları” düzeltmek için reçete edilen ilaçların etkinliği, bu bozuklukların varlığı kadar tartışmalıdır.
Bu ilaçlar, hemen hemen her halde, reçete edildikleri hastalıkları kalıcı olarak iyileştirmemektedir.
Tersine, uzun vade kullanılmaları halinde, çok olumsuz etkiler yapabileceklerine dair birçok araştırma vardır.
İlaçlar, beynin fonksiyonunu, bugün bile tam olarak bilinmeyen şekillerde değiştirmekte, akli aktivitenin bir parçası olan fiziksel ve duygusal fonksiyonları azaltmaktadır.
Ruhsal bozukluklardaki kitabî artış ve bu hastalıklarda kullanılan ilaçların salgın haline gelmesinin arkasındaki itici güç, ilaç endüstrisidir. İlaç şirketleri bu ilaçlardan milyarlarca dolar kazanmakta, bu geliri artırmak için devasa miktarda paralar harcamaktadırlar.
Özellikle Amerika’da, birçok psikiyatrın cebine şu veya bu şekilde para koymakta, reklamlar ve yönlendirilmiş medya haberleriyle halkı, bürokrasiyi ve hükümetleri etkilemektedirler.
İlaç şirketlerinin reklam ve promosyon bütçeleri, araştırma bütçelerinden büyüktür.
Psikiyatrinin bilimsel temelinin sakatlığı konusunda Milliyet’te çalışırken birçok yazı* yazmıştım. Konuya yeniden dönmeme iki şey neden oldu: Birincisi, yeni okuduğum**, daha önce yazdıklarımın doğruluğunu teyit eden ve o günden bu yana hiçbir şeyin değişmediğini anlatan bir kitaptır.
Kendini ve ailesini psikiyatrinin verebileceği zararlardan korumak isteyen herkese tavsiye ederim.
Maalesef Türkçesi olmayan bu kapsamlı kitabı umarım bir yayınevi çevirip bastırır.
İkincisi ve belki daha da etkili olan, aldığı haplardan dolayı “birisi boğazlasa” umurunda olmayacağını yazan bir gencin mektubudur. Uzunca olan mektubu, yazan gencin kimliğini, isteği üzerine gizlemek amacıyla kısalttım. Bu yazının altında okuyabilirsiniz
İlaç şirketleri bu ilaçlardan milyarlarca dolar kazanmakta, bu geliri artırmak için devasa miktarda paralar harcarlar.
* * *
* Bu konuda daha önce yazdığım yazılar ve bunlara tepkileri şu sitede bulabilirsiniz: https://dikkatsiz.blogspot.com.cy
**James Davies/ Cracked Why Psychiatry is Doing More Harm Than Good /( Çatlak: ÇATLAK: Neden Psikiyatri Faydadan Çok Zarar Veriyor)
Yazıdaki bilgilerin tamamına yakın bölümü bu kitaptan ve atıfta bulunduğu başka kitaplardandır.
*****************************************
Yazıda bahsedilen mektup – Genç bir ilaç kullanıcısının hikâyesi: “Aklımın kırıntılarını topluyorum”
Metin Bey, 19 yaşında sayılırım, bu sene üniversite sınavına gireceğim ve 6 yıla yakındır Concerta kullanıyorum. İlacı bıraktığımda kendimi boşlukta hissediyorum etrafımı daha karanlık görmeye başlıyorum.
Biliyorum Türkiye’de bu ilacı kullanan başka binlerce çocuk var ve siz belki de hepsine tek tek mi yanıt vereceğim diyorsunuz. Fakat artık aklımın kırıntılarını topluyorum. Ailem dahil kimseden gerçek bir destek almadım altı koca yıldır.
İlkokul hayatım boyunca hiç çalışmayan biriydim, çalışmak nedir bilmezdim. Canım sıkıldığında açar sözlük okur farklı derslerden yazdıklarımızı silip silip farklı şekillerde yazmayı denerdim. Notlarım, öğretmenlerle hep çatıştığım ve ders sırasında kafamı tahtaya doğru sabit tutmadığım için ortalamaydı.
Genellikle başkalarını izlemeyi neler yaptıklarını, nasıl insanlar olduklarını anlamaya çalışırdım.
Ama henüz üçüncü sınıftan itibaren girdiğimiz ve benim pek de önemsemediğim denemelerden sürekli yüksek puanlar aldım.
Sınıf öğretmenim daha ilkokuldayken anneme benim daha iyi bir okulda eğitim görmem gerektiğini söylemiş. Henüz onuncu sınıftayken hiç felsefe dersi almama ve felsefe bilimiyle doğrudan ilgili bir kitap okumama rağmen Türkiye genelinde liselerarası yapılan bir felsefi deneme yarışmasında ikinci aşamada finale kaldım, fakat finale katılamadım. On bir yaşındayken rehberlik ve araştırma merkezinde IQ testi oldum. Normalin 3 yaş üstü çıktı sonuç. Ama bunu kimseye söyleme ihtiyacı hissetmedim ve burada size söylememin tek sebebi durumumu daha somut bir şekilde anlatma isteğim.
Concerta’nın ilk başlarda inanılmaz bir etkisi vardı; oturup hareket etmeden saatlerce çalışabiliyordum. Artık kendimi sabah uyandığımda tüm yatakla birlikte yerde bulmuyordum.
Hatta nasıl yatıyorsam öyle kalkıyordum, üzerime örttüğüm örtüde kırışıklık dahi olmuyordu.
Sonra ailem istemediğim bir okula gitmemi sağladı.
Doktorun tavsiyesiyle ilaçları temmuzda kesmiştik ama okul zamanı tekrar belirtiler başladı.
Sürekli huzursuzdum sabah dörtte kalkıp okula bir buçuk saat erken gidiyordum ve bu ay içerisinde ilaca yeniden başladım. Hazırlıkta uyum sağlayamadım ve ilaç kullanmaya devam ettim.
Doktor ısrarla artık daha yüksek doz kullanman lazım diyerek süreç içerisinde ilacın dozajını arttırdı.
Yan etkilere dayanamayarak 2014 Mayısında ilacı kestim. 2015 Mart ayına kadar kullanmadım.
Sonra bazı sıkıntılar yüzünden gene başladım.
Ama 17 yaşıma geldiğimde daha önce okuduğum kitabı dahi elime aldığımda sık sık durakladığımı kelimeleri doğru okumakla birlikte ekleri yanlış okuduğumu, okuduklarımı bir bütün olarak hazmedemeyip sürekli bir arka sayfaya ya da bir önceki cümleye dönmeye başladığımı gördüm.
Beş-altı sayfayı dahi bir saatte okuyabildiğimi, eskisi gibi okuduğumu zihnimde özümseyemedi fark ettim. Son bir senedir sürekli duraksadığımı, dışarıdan gelen bir bilgiyi tenkit etmekte zorlandığımı, soruları fazlasıyla ezberci bir tutumla çözdüğümü (özellikle matematikte öğretilenin dışında yeni yollar bulmaktan büyük bir keyif alırdım). Biriyle konuşurken dahi karşımdakine hazır cevaplar verdiğimi görüyorum.
Şimdi zor bir senenin içerisindeyim karşımda ilaç kutusu duruyor. Ilaç kullanmıyorken bahsettiğim gibi kendimi boşlukta hissediyorum, göğsüm ağrıyor, sanki birisi beni boğazlasa umrumda olmayacakmış gibi oluyorum. Sanki beynim artık yerinde yokmuş gibi başımda, zihnimde eskiden bir canlılık hissederdim; şimdi ise sanki birileri ışıkları söndürmüş, kapıyı kilitlemiş ve çıkmış gitmiş gibi.
Yaptığım hiçbir şeyden zevk almıyorum.
Sürekli varlığı sorgulama ihtiyacı hissediyorum. İlacı kullanmaya mecbur olduğuma sonuna kadar inanmış bir durumdayım.
Hastaneye gittiğimde gözleri yarı açık ‘zombi’ gibi insanlar görüyordum. Daha 7-8 yaşındaki çocuklara bu ilaçlar veriliyor. Ben 13 yaşında ilaca başladım ve hayatım çok radikal bir biçimde değişime uğradı, üstelik düşük doz kullanmama rağmen. Bir de 7-8 yaşındaki çocukları düşünüyorum…
Artık öyle bir duruma geldi ki olay randevu almaya ihtiyaç duymuyordum ilaç yazdırcam diye girip ilaç yazdırıp çıkıyordum çocuk ve ergen ruh sağlığında.
Yirmi gün önce yetişkin psikiyatriye gittim ve yine durum aynı, konuşmaya dahi gerek görmeden ilacı yazdı, zar zor ağzından iki kelime alabildim. Sadece bana bir isim, bir kitap bir hikaye bir makale önerseniz bile inanın şimdiye kadar ki tüm muayenelerden daha yardımcı olursunuz.
Alıntı: Metin Münir – http://t24.com.tr/yazarlar/metin-munir/catlak-neden-psikiyatri-faydadan-cok-zarar-veriyor,17949
Geri bildirim: Türkiye’de 2016 yılında 8.656.513 kişi psikolojik tedavi görmüş – Oku, düşün, uygula
Geri bildirim: Kur’an insanın ruhuna ve aklına hitap eder, tüm sorunlarına çözüm getirir – Oku, düşün, uygula