…Hayatın kendini tekrar etmemesine paralel olarak, anlamanın da kendini tekrar etmemesi icap ediyor. Kendini tekrar eden anlama, varoluş yürüyüşünün gerisinde kalır. Bu bir vakıa! Bu dinden de, felsefelerden de, şu topluma göre, bu topluma göre bakmaktan da tamamen bağımsız bir konu. Şimdi bu gerçeği örtecek her türlü din etiketli söylem, bizi gerçeğin dışına savurur.
(…)
Yeniden anlama dediğimiz hadise; insanın hayatını anlamlı hâle getirmenin tek yoludur. Bizden öncekilerin anlamalarını, kulaktan bir ezber yöntemiyle biliyor olmak, o anlam dünyasına girmek demek değildir.
Onların anlam dünyasına girebilmek için; o tecrübeye benzer bir tecrübenizin bulunması, yoksa bile, icât edilmesi lazım. Eğer yaşadığınız hayatın başarılı bir hayat olmasını istiyorsanız, kararları siz vereceksiniz ve verdiğiniz kararlar hayatın akışını zorlaştırmayacak veya hayatın akışının getirdiği imkânı, sizin arayışınızla bütünleştirecek, sizi destekleyecek; yani yokuş aşağı akan suyun gücünü kullanır gibi.
Başkalarının tecrübesi üzerinden anlamlandırma aslında imkânsızdır. O tecrübeyi yaşayanın verdiği anlam o kişiye veya topluma göredir ve faydalıdır. Fakat o tecrübeyi tanımayan ve tecrübesinden anlam çıkarmayı bilemeyenler, o yabancı tecrübeden anlam çıkarmayı bilemeyen bir başka toplum veya bir başka nesil, başka bir kuşak, başka bir devrin insanı, yani tecrübeyle bağlantısı olmayan taraf; hem hayatın getirdiği imkânları kullanmaktan mahrum kalıyor, hem de yaşadığı hayatın içini dolduracak bir anlam icât edemiyor.
Soru: O zaman bu söylediğiniz, yani anlamlandırma sorunu şu anda bizim toplum olarak yaşadığımız bir konu…
En mühim konumuz bence… Evet, anlama krizi yaşıyoruz gerçekten, yani bu belli bir cenaha mahsus bir problem değil. Türkiye’deki bütün kesimlerin, grupların, inanç okullarının, siyasi ideolojilerin ortak hastalığı bir “anlama krizi” içinde bulunmaları.
Soru: Peki, bugün biz toplum olarak neyin tekrarını, ezberini yapıyoruz?
Hangi konuda ezberden uzağız ki! Sanat, siyaset, din, moda… Daha daraltacak olursak müzik alanında ezberlerimiz, mimaride ezberlerimiz var…
Ezberlerin bir kısmı Doğu’dan, bir kısmı Batı’dan, bir kısmı İslam dünyasından, bir kısmı tarihin falan döneminden, bir kısmı bir intikam duygusu ile oluşturulmuş bir kültürden, bir kısmı matem kültüründen.
Alıntı: Dr. Sait Başer, Yeni Birlik Gazetesi röportajı