Allah “rahmetinin bir gereği olarak” kullarına rehberler-elçiler göndermiştir:
Peygamber göndermemiz, Rabbinden olan bir rahmet gereğidir. Şüphesiz Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir. [Duhân suresi 6. ayet]
Biz seni ancak âlemlere merhametimiz gereği gönderdik.[Enbiya suresi 107. ayet]
Allah “her topluma” kendi dilinde onlara Allah’ın emirlerini açıkça aktaracak elçiler gönderdi:
Andolsun ki biz, “Allah’a kulluk ediniz ve tâğûttan (insanı Allah’tan uzaklaştıran her şeyden)sakınınız!” diye her ümmete bir peygamber gönderdik. [Nahl suresi 36. ayetten]
Biz, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik ki onlara (Allah’ın buyruklarını) iyice anlatsın. [İbrahim Suresi 4. ayetten]
Ve yine Allah uyarıcılar göndermedikçe toplumları sorumlu tutmadı:
Biz, hiçbir memleketi uyarıcılar göndermedikçe helâk etmedik. Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz. [Şu’arâ suresi 208-209. ayetler]
*********************
Allah elçilerinin görevleri tebliğdi – baskıcı değillerdi – ikna etme amaçları vardı. Şöyle ki:
Peygamber, tebliğ etmekten başka bir şeyle yükümlü değildir. Allah, sizin açıktan yaptığınız her şeyi ve bütün gizlediklerinizi bilir. [Mâide suresi 99. ayet]
Elçiler toplumlara tebliğ amacı ile gönderildiklerinde toplumdan duydukları tepkiler ise şöyle oldu:
Bu yüzden dediler ki: “Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?” [Mü’minûn suresi 47. ayet]
Kavminin inkâr eden seçkinleri dediler ki: “Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis, sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.” [Hûd suresi 27. ayet]
Ülke halkı dedi ki: “Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz! [Yâsîn suresi 15. ayet]
Bu ve benzeri tepkilerle karşılaşınca elçiler yine Allah’ın yardımı ile şöyle cevap verdiler:
Elçiler şöyle dediler: “Rabbimiz biliyor ki, hakikaten biz, Allah tarafından size gönderilmiş elçileriz. Bizim üzerimize düşen, yalnızca apaçık tebliğdir.” [Yâsîn suresi 16-17. Ayet]
İsrâ suresi 90-93. ayetlerinde anlatıldığı gibi, bazen de “işi yokuşa sürmek” için ilginç istekleri oldu:
Onlar, “Sen” dediler, “Bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın. Yahut, iddia ettiğin gibi üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah’ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin. Ya da altından bir evin olmalı veya göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece göğe çıktığına da asla inanmayız.”
Allah elçisi-elçileri ise şöyle cevap verdi:
De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir peygamberim. [İsrâ suresi 93. ayetten]
Bazen “kendileri gibi beşerlerden elçiler” gelmesini kendilerine yediremediler ve şöyle dediler:
Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların buna inanmalarını sırf, “Allah, peygamber olarak bir beşer mi gönderdi?” demeleri engellemiştir. [İsrâ Suresi 94. Ayet]
Allah ise şöyle cevap verdirdi:
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de yemek yerlerdi, çarşılarda gezerlerdi. Biz, birbirinizle sizi imtihan ediyoruz, bakalım sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi görmektedir. [Furkân Suresi 20. Ayet]
Şunu söyle: “Eğer yeryüzünde yerleşmiş, gezip dolaşanlar melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.” [İsrâ Suresi 95. Ayet]
Bazen ise elçi/elçiler aşağılanmalar yüzünden umutsuzluğa düştü:
Herhalde sen, onlar bu söze inanmıyorlar diye üzüntüden kendini helâk edeceksin. [Kehf suresi 6. ayet]
Sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin. [Şu’arâ suresi 3. ayet]
Allah ise sürekli olarak, görevlerinin tebliğ olduğunu vurguladı. Çünkü elçilerin ve onlara inananların görevi yalnızca tebliğ etmekti hidayet ise Allah’tandı:
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun peygamberliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. [Mâide Suresi 67. Ayet]
Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin. Ancak, kim yüz çevirir ve inkâr ederse Allah ona en büyük azabı eder. [Gâşiye suresi 21-24. ayetler]
“Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.” [A’râf Suresi 62. Ayet]
Seninle tartışmaya girerlerse de ki: “Ben ve bana tâbi olanlar, bütün benliğimizi Allah’a teslim ettik.” Daha önce kitap verilmiş olanlara ve kitap ile ilgisi olmayanlara sor: “Siz kendinizi O’na teslim ettiniz mi?” Eğer O’na teslim olurlarsa muhakkak doğru yol üzerindedirler; ama yüz çevirirlerse unutma ki, senin görevin sadece mesajı iletmektir; zira Allah, kullarını çok iyi görmektedir. [Âl-i İmrân Suresi 20. Ayet]
Bu Kur’ân bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. [En’âm suresi 19. ayetten]
Tebliğ sırasında çok yoruldular, bazen günlerce uğraştılar ama sevdiklerini dahi inandıramadıkları oldu. Bunun üzerine Allah yine konuştu:
Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis Allah dileyene hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir. [Kasas Suresi 56. Ayet]
Onların görevleri baskı yapmadan güzelce tebliğde bulunmaktı:
Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir. [Nahl suresi 125. ayet]
…Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Sen, benim tehdidimden korkanlara Kur’ân ile öğüt ver! [Kâf Suresi 45. Ayetten]
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın? [Yûnus suresi 99. ayet]
Karşıdaki firavun da olsa Allah şöyle emretti:
“Ona yumuşak söz söyleyin, belki düşünür veya saygı duyar.” [Tâ-Hâ Suresi 44. Ayet]
Elçi/ler bazen de şaştı kaldı çünkü bir yığın insanı çevrelerinde buldular:
O zaman Allah’tan bir rahmet olarak onlara yumuşak davrandın! Şayet sen, kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından ayrılıp giderlerdi. Öyleyse onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever. [Âl-i İmrân suresi 159. ayet]
Ve hepsi dünya sahnesindeki görevlerini tamamladıktan sonra göçüp gittiler:
Biz, senden önce hiçbir beşere sonsuz yaşam vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar sonsuz mu kalacaklar? Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi iyilikle ve kötülükle imtihan ederiz. Siz ancak bize döndürüleceksiniz. [Enbiya suresi 34-35. ayetler]
Elbette kendilerine peygamber gönderilenleri de, gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz. [A’râf suresi 6. ayet]
Allah’a ve elçilerine inananlar olarak bizler de Allah’a ve O’nun yoluna çağırırken bunları unutmayalım:
Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir. [Nahl suresi 125. ayet]
Dinde zorlama yoktur. Artık doğru, yanlıştan ayrılmıştır. O halde tâğûtu (insanı Allah’tan uzaklaştıran her şeyi) inkâr edip Allah’a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa tutunmuşlardır. Zira, Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir. [Bakara Suresi 256. Ayet]
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın? [Yunus suresi 99. ayet]
Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. – Şükrü Davgana, 12.09.2017