Bu hazineyle neler alınmaz ki? Sağlık, mutluluk, başarı… Bu varlığın kıymetini bilmeyenler, en büyük nimetin farkında olmayanlardır. Zaman kaçıyor. Zaman bir av, hepimiz de bir avcıyız, dünya da bir avlanma alanı. Biz onu avlamazsak o bizi avlayacak. Ne demişler: “Ava giden avlanır.” Ya avını tutarak veya av sandıklarının avı olarak avlanır. Yani avlanırken özne olmak da mümkün, nesne olmak da…
Bir taraftan “vakit nakittir” derken, yani “değerlendirilen zaman paradır, en az para kadar kıymetlidir” demek isterken, diğer taraftan “zaman öldürmek” istiyoruz. Katilliğin (intiharın mı demeli?) bu kadar trajikomiğine gülünmez, olsa olsa ağlanır. Ama Mehmed Âkif’in de dediği gibi, “bırakın gülmeyi, ağlamaya bile vaktimiz yok.” “Felekten bir gün çalmak” da benzer kapıya çıkıyor. Gayrı meşru eğlenmeye bu ad verilirken, feleğe (daha doğrusu şeytana) gününü çaldırdığını fark etmiyor insan.
Vakit nakittir dense de, zaman nakit değildir. Öyle olsaydı çarşıda, pazarda alınıp satılırdı. Ama nakit zamandır, kazandığımız ve harcadığımız her liranın arkasında, onun uğrunda harcanılan hayatımız vardır. Çarşıdaki her mal ve pazardaki her hizmetin temel ölçüsü, o mal ve hizmet üretilirken harcanan yaşam süreleridir. Nakit/para, o hayat sürelerine biçtiğimiz değerdir. Ve her şey böyle olunca hayat denilen mûcize ne kadar ucuza gider yâ Rabbi! Bir Arap atasözü şöyledir: Yakutlar vakitlerle satın alınabilir, ama vakitler yakutlarla satın alınamaz. Diğer bir Arap atasözüne göre, zaman bir kılıçtır; kendisini kullanmayı bilmeyeni kesen bir kılıç…
Aslında, ahmaklar zamanı nasıl öldüreceğini, akıllılar ise nasıl kazanacağını düşünür. İnsan, zamanı öldürüyorum derken, aslında zaman da onu öldürüyor, ölüme yaklaştırıyor. Basit bir insan zamanını nasıl öldüreceğini, değerli bir insan da nasıl kazanacağını düşünür. Evet, zamanı öldürmekten söz ederiz, ama bizi öldüren zamandır. Onun görevi seni öldürmek diyerek; ondan aceleci davranıp sen de onu öldürme. Çünkü zaman senin katilin olabileceği gibi, seni manen dirilten de olabilir. Seni ölümsüzleştirecek de, öldükten sonra güzel yaşatacak da zamandır. Yeter ki zamane çocuğu olma, zamanın çocuğu olacağına, zaman adlı ele avuca sığmaz macera düşkünü varlığı iyi yönet, onunla güzel geçin.
Zamanı nasıl kullanmalıyız? Hayatımız boyunca başucumuzda, daha doğrusu başımızın içinde duran bir sorumuz olmalı ve davranışımızla vereceğimiz güzel cevabımız. Çünkü her nefes alıp verdiğimizde ömür hazinemizden biraz daha kaybediyoruz.
Hayatı seviyorsak, zamanımızı boş geçirmemek zorundayız; çünkü zaman, hayatın ta kendisidir. Sabahleyin kaybedeceğimiz bir saatin, hatta bir dakikanın bütün gün zararını çekeriz.
Alıntı: Ahmed Kalkan’ın 2011 yılında yazdığı “Boş Vakit mi Dediniz? O da Ne ki!?” adlı makalesinden