Dinin görünürlüğünün artması, toplumda her zeminde konuşulur olması iyi bir şey gibi görünüyor ama sonuca baktığımızda elimizde “daha ahlâklı toplum” görmüyoruz.
AVM’de her önümüze sunulanı alıp eve taşımamız ve sonra bir kenara atmamız gibi şimdi de tüketim nesnelerinin içerisine din de girdi. Bu öyle ilerledi ki Kur’an’ı Kerim’in bir jüri karşısında yarışma formatında sunumuna kadar geldi.
Oysa insanların Kur’an’ın okunuşundan etkilenmesi kendi doğal mecrasında olur. Sözgelimi sabahın seherinde Üsküdar meydanına gittiğinizde Mimar Sinan’ın biblo gibi kondurduğu Kuşkonmaz Camii ve karşısından okunan ezanı duyduğunuzda etkilenmenin ne olduğunu anlarsınız.
Ama bu yarışma Kur’an’ı Kerim mizansenli, yapmacıklı, tasannulu, tumturaklı bir formatta önümüze sunulduğunda etkilenmeyi bırakın, insanın izleyesi gelmiyor. Bu şekilde sunduğunuzda onu sıradanlaştırıyorsunuz, “şey”leştiriyor ve meta hâline getiriyorsunuz. Çünkü “kim bilmem kaç milyar ister” gibi bir algı oluşturuyor. Böyle olunca da insanları çarpan o etkili tarafı yok oluyor.
Ancak şunu da belirtmeliyim, hayatım boyunca en tiksindiğim ideoloji faşizmdir. Dolayısıyla, ben “benim bildiğim kesinlikle doğrudur ve herkes benim bu doğruma uymalıdır”ı dikte etmiyor, sadece konu hakkındaki şahsi kanaatimi arz ediyorum.
Ben olsam böyle bir yarışma yapmazdım ama buyrun, deneyelim. Bunu da tecrübe edelim ki içimizde merakımız kalmasın, yaşayıp görelim bu yöntem işe yarayacak mı yaramayacak mı?
Prof. Dr. Mustafa Öztürk