Bu ülke Hz. Muhammed’in sade yaşantısından, “nefis tezkiyesi”nden dem vurup kendi limuzinlerde gezen villalarda yaşayan şeyhlerin ülkesidir.
Bu ülke her Ramazan’da fon müzik eşliğinde sahabenin fakirliğini anlatıp parayı kıranların oteline kaçak kat çıkanların ülkesidir.
Peygamber gibi “sakal bırakan” fakat Ebu Cehil gibi “namaz kılan” bir zihniyet.
Peygamber gibi “tabak sünnetleyen” fakat Ebu Leheb gibide “sömüren” bir zihniyet.
Peygamber gibi “La ilahe illallah” çekip, Mekke müşrikleri gibi paraya, altına “şirk koşan” bir zihniyet.
Peygamber gibi “Allah” deyip müşrikler gibi “putları”, “dogmaları”, olan bir zihniyet.
Ebuzer gibi “sade olmaktan” dem vuran fakat Muaviye gibi “köşklerde yaşayan” bir zihniyet.
Peygamber gibi “ağız misvaklayan” fakat ahlaksızca “dedikodu yapıp yalan söyleyebilen” bir zihniyet.
Siyasetine peygamberin adını katıp, makyavel gibi politika yapan bir zihniyet.
Peygamber gibi “uyuyup” Karun gibi “yastık altı” yapan bir zihniyet.
Bir zihniyet ki kuru et yiyen bir kadının oğlu olan “peygamber’in sünneti” bunların elinde salt gösteriye, şova, riyaya, markaya, tarikata, şirketler zincirine ve holdinge dönüştü.
Alıntı: Mustafa Büyüksoy