Hak ve hakikat, hiçbir zaman bağlılarının/taraftarlarının/takipçilerinin sayısal yönden azlığı veya çokluğu ile ölçülemez.
Önemli olan, söylenen şeyin doğru olup olmadığıdır. Sayısal çoğunluğun haklılık ve doğruluk ölçütü olarak kullanılamayacağı:
“Eğer yeryüzünde bulunan insanların çoğuna uyacak olursan onlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar!” (En’âm, 6/116) ayeti başta olmak üzere
“insanların çoğu inanmazlar”[Hûd, 11/17, 103; Yusuf, 12/103; Ra’d, 13/1.],
“şükretmezler”[Bakara, 2/243; Yunus, 10/60; Yusuf, 12/38.],
“bilmezler” [En’âm, 6/36; A’râf, 7/187; Yusuf, 12/21.] vb. birçok ayetten net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla herkes kalabalıkların değil, doğruların peşinde olmalı ve doğruluğuna inandığı şeyi hiç kimseden korkmadan, çekinmeden ve ne pahasına olursa olsun açık yüreklilikle seslendirebilmelidir.
Hele hele ilim adamlarına bu konuda daha da çok iş düşmektedir. Onlar ilmin kendilerine yüklediği sorumluluk çerçevesinde cesur davranmalı, kınayanın kınamasına aldırmadan ulaştıkları ve doğruluğuna inandıkları görüşlerini bazı kişiler, gruplar, cemaatler veya kurumlar tarafından şâz olarak yaftalanmak pahasına da olsa hiç çekinmeden paylaşmalıdırlar.
Yazımızı bir ayeti kerime meali ile, Musa aleyhisselamın “Biz daha önce babalarımızdan böyle şeyler duymadık!” diyerek kendisine karşı çıkanlara söylediği cevabi bir cümle ile bitirmek istiyoruz:
“Kendi katından bir doğruluk rehberini kimin getirdiğini ve hayırlı akıbetin kime nasip olacağını en iyi Rabbim bilir. Şurası kesin ki zalimler umduklarına kavuşamazlar.” (Kasas, 28/37)
Alıntı: Dr. Yahya Şenol, “Geleneğe Aykırı Söylemler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Sayı: 6, Temmuz-Eylül 2014, s. 31-34.
Tamamını okumak için: http://www.suleymaniyevakfi.org/diyanet/gelenege-aykiri-soylemler.html#_ftn12