“Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borç verdiğiniz zaman onu yazın. Yazan her kimse, onu tam yazsın. Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borçlu, rabbi olan Allah’a takvalı olsun, ondan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu aklı ermez, aciz veya kendi söyleyip yazdıramayacak durumda birisi ise velisi, tam bir şekilde yazdırsın. Erkeklerinizden de iki tanık tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, o zaman razı olacağınız tanıklardan bir erkek ve biri şaşırdığında diğeri ona hatırlatacak iki kadın tanık tutun.Tanıklar, çağrıldıkları zaman kaçınmasınlar. Az olsun çok olsun onu vadesiyle birlikte yazmaktan üşenmeyin.Bu, Allah katında en adil, tanıklık için daha sağlam ve şüphe etmemeniz için daha uygundur.Ancak, aranızda hemen devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman tanık bulundurun. Tanık olana da, yazana da zarar verilmesin. Eğer bunu yaparsanız kendinize kötülük yapmış olursunuz. Allah’a takvalı olun. Allah, size gerekli olanı öğretiyor. ve Allah, her şeyi bilendir.” (2/bakara 282)
***********************************
Kadının tanıklığı ile ilgili kadının doğrudan anıldığı tek ayet, borçlanma ile ilgili olan bakara 282. ayetidir. (…) Kuran, borçlunun ve alacaklının; zihinsel, bedensel engelli veya güç yetiremeyecek durumda olduğu zaman, onlara vekâleten işlem yapacak velinin yaptığı işlem için belge düzenlemesini ve belge düzenlenirken ayrıca iki de tanık bulundurulmasını istemektedir.
Bu tanıklar aslında borç alış veriş işleminden çok, velinin doğru işlem yapıp yapmadığına tanıklık edeceklerdir. Bu tanıklığın dışında tanıklık gerektiren hiçbir konuda erkek veya kadın ayırımı yapılmamıştır:
Fahişelik (4/15),
Genel anlamda tanıklık (4/135),
İftira atma (24/6-7),
Zina(24/6-9), ve 5/106, 24/4, 65/2
ayetlerde geçen tanıklıkla ilgili konularda cinsiyet ayırımı söz konusu edilmemiştir. Tanıklık konusunda ayırdına varılmayan husus şudur:
Bu tanıklık önlem amaçlı yapılacak bir işlemle ilgilidir.
Yani henüz tanıklığı gerektirecek bir durum söz konusu değildir. İleride muhtemel bir anlaşmazlık olursa istenecek bir tanıklıktır. Olmuş veya olacak herhangi bir olay için tanıklık gerekli olduğunda varsa olaya tanık olanın erkek mi kadın mı olduğunun hiçbir önemi yoktur.
Eğer tanıklıkta bir erkeğe iki kadın GENEL bir hüküm olsaydı,
bu diğer tanıklık gerektiren konularda da gerekli görülmez miydi?
Hiçbir konuda bir ayırımın olmaması göz ardı edilerek, yalnızca bu ayeti dikkate alarak konuyu genelleştirmek ya art niyet ya da bilgisizliktir. Tanıklıkta cinsiyet unsurunu aramak, tanıklığın doğasına aykırıdır. Böyle bir şey aramak akıl mantık dışılıktır.
Tanık demek genellikle olan bir şeyi gören veya bir konuda bilgi sahibi olan demektir. Olan bir şeyi kim görmüşse tanık odur. Bu bir kişi olabilir birçok kişi olabilir; görenin veya görenlerin cinsiyetinin hiç bir önemi yoktur.
Hiçbir konuda olmayıp da yalnızca borç alış verişinde, özürlü kimseler için “veli gerektiren” bir durumda, bahsi geçen bir erkek iki kadın kuralı, demek ki farklı bir gerekçeye sahiptir.
Bunu kadın erkek ayırımı üzerinden değerlendirmek kesinlikle doğru değildir.
Elbette ki burada bir ayırım söz konusudur. Ancak bu ayırımın içeriğini cinsiyete; kadının salt kadın olmasına, erkeğin de erkek olmasına bağlamak doğru değildir. Bu, o günün içinde bulunulan koşulları ile ilgili bir durumdur. Gerçekte ayrım cinsiyete göre değil “duruma” göre yapılmıştır.
Cinsiyete göre böyle bir ayrım olsaydı bu bütün tanıklıklar için de gerekli görülürdü. Başka hiçbir yerde istenmeyip de yalnızca bu konuda istendiğine göre demek ki olay doğrudan konunun kendisi ile ilgilidir.
Konuyu bu “ilgi” üzerinden anlamaya çalışamayan her yaklaşım yanıltıcı olur. Kaldı ki iki kadın koşulu tanıklık için zorunlu da görülmemiş olup bir erkek bir kadın da olsa tanıklık yeterli olacaktır.
Ayrıca göz ardı edilen diğer bir husus da ayetin sözcük anlamında kadınların ikisi de tanık olarak adlandırılmamaktadır.
Biri asli tanık diğeri de ona yardımcı olma pozisyonunda yardımcı tanık olma rolüne sahiptir.
Bir kadının diğerine yardımcı olması onun unutmasına bağlanmıştır. Dolayısı ile eğer unutma söz konusu değilse ikinci kadına gerek yoktur. Bir kadın bir erkek yeterli olmaktadır. Ayetin illeti göz önünde bulundurulmalıdır; illet unutmaktır. Temel hukuk kuralı olarak illet kalktığı durumlarda hüküm de kalkar. Yani iki kadın konusu mutlak bir kural olmayıp illete bağlı bir kuraldır.
Unutma yoksa ikinci kadına gerek de yoktur. Bu durum kesinlikle günün koşullarına özgü bir kural olup, kadın için olsa olsa pozitif bir ayrımcılık olarak değerlendirilmelidir.
Zira o günün koşullarında belirleyici olan erkektir ve erkekten “olur” almak da dâhil tanıklık yapanın karşı taraftan gelecek saldırıyı karşılama yetersizliği veya güçlüğü, kadını zor durumda bırakacağından, Allah kadına kolaylık dilemiştir. Kadının içinde bulunduğu zor koşullardan kaynaklanan bu durumu göz ardı ederek, cinsiyet ayrımcılığı yapmak bir “zihniyet” sorunudur. Bu sorun, erkeğin kadına bakış açısının da temel sorunudur.
(…) Öncelikle bilinmesi gereken şey, “tanıklık” değil, tanıklığın neden istendiğidir.
Yani önemli olan “nedensellik”tir. Ayette tanıklık istenmesinin nedeni, kendi başına belge düzenleme olanağına-gücüne sahip olmayanların adına belge düzenleyen kimsenin hata veya haksızlık yapmasına engel olmaktır.
Dikkat edilirse ayet öncelikle belge düzenlemesini istemektedir. Eğer belge düzenlemede sorun varsa, örneğin zihinsel veya fiziksel engellilik varsa ve bundan dolayı belgeyi engelliler adına başka birileri düzenleyecekse, o zaman tanıklık gerekli görülmektedir.
Bu şu demektir; eğer belgeyi taraflar doğrudan kendileri düzenliyorlarsa burada tanıklığa gerek yoktur. Tanıklık konusunda, belge tanıktan daha önemli bir kanıttır.
Bu ayetin hükmü tavsiye niteliğindedir. Dolayısı ile bir mecburiyet veya yapılmadığı takdirde yapmayanları günaha sokacak bir durum söz konusu değildir.
Tavsiye niteliği olmayıp, zorunlu olan tanıklıklarda ki önemli olan tanıklık da budur, kadın erkek ayırımı yapılmamıştır:
cinayet, hırsızlık, iftira, saldırı, evlenme, boşanma vs. gibi konularda tanıklık gerektiren bir şey yaşanmışsa; tanıklığın zorunlu bir gereklilik olduğu durumlarda, tanıklıkta cinsiyet ayırımı söz konusu edilmemiştir. (Örneğin, 24/nur 6-9 ayetlere bakılabilir.)
***********************************
Tanıklıkta erkek kadın ayırımın olmadığını gösteren birkaç ayet:
“Eşlerine iftira atanlar, kendilerinden başka tanıkları yoksa o zaman onların her birinin tanıklığı, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah’ı tanık tutmasıdır.” (24/ nur-6)
“Beşincide de, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lanetinin kendisi üzerine olmasını dilemesidir.” (24/nur-7 )
“Kadının, dört kez “billahi o kesinlikle yalancıdır.” şeklinde Allah’a tanıklık etmesi ondan cezayı kaldırır.” (24/nur-8)
“ve beşinci kez eğer o doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendisinin üzerine olmasını diler.” 24/nur-9
“Ey iman edenler! Kendinizin, anne ve babanızın ve akrabalarınızın aleyhine bile olsa, Allah için adil tanıklar olarak adaleti gerçek anlamıyla yerine getirin. Tanıklık ettiğiniz kimseler; zengin de olsa, fakir de olsa, Allah, onlara sizden daha yakındır. Haddi aşarak, tutkunuza tabi olmayın. eğer gerçeği çarpıtıp, yüz çevirirseniz, Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (4/nisa -135)
Yazı Erhan AKTAŞ’a ait “Kadının kendisi olması” kitabından alıntıdır.
Geri bildirim: Bireyin davranışından yönetimin işleyişine kadar ADALET – Oku, düşün, uygula