Türkiye’de yaşayan insanların sadece % 4’ü dergi okurken, herhangi bir kitabı halkın sadece % 4,5’u okuyabilirken, % 94’ü televizyon seyrediyor.
Yaşadığımız bu topraklarda her akşam ortalama dört saat televizyon karşısında vakit geçiriliyor. İnternet kullananların büyük çoğunluğunun (% 90 civarında) Chat, oyun ve porno programlarıyla meşgul olduğu, ancak % 10 civarında kullanıcının ticarî, bilimsel, fikir-yorum ve dinî içerikli programlarla ilgilendikleri ifade ediliyor.
Spor, televizyon, müzik, derken internet insanları kendine tutsak ediyor, bağımlı yapıyor ve uyuşturucu görevi üstleniyor, insanımızın zamanını kemiriyor.
İnsanlarımızın günde ortalama dört saati televizyon veya bilgisayar karşısında geçiyor. Bir iş günü sekiz saat olarak kabul edildiğine göre, televizyon karşısında kaybedilen saatlerin toplamı bir kişi için ayda 15 iş günü.
(…) Günün belki on saatini sigara dumanları içinde maddî ve manevi hastalıklara davetiye çıkaracak şekilde kahvehanelerde pis havaları soluyan Türk halkı, emeklisi, işsizi, iş arayanı, arar gibi yapanı… bir-iki basit yiyecek veya giyecek almak için, hatta alış-veriş ihtiyacı olmadığı halde sırf zevk için mağaza mağaza dolaşmak, pazaryerlerinde, marketlerde gezinen vatandaşlar…
Vakit öldürmenin bin bir çeşidini bulmak ve vakti öldürmeyi marifet kabul etmek isteyen zavallılar…
Basit bir hesap yapalım: Günde yalnızca altı saat uyumak bile, altmış yıllık bir ömrün 15 yılını bilinçsiz şekilde uykuda geçirmek demektir. Bulûğ/delikanlılık yaşına kadar 15 seneyi de çocukluk çağı olarak hayatın ne olduğunu anlamadan geçirir insan.
Temizlik, giyim, kişisel bakım, ev işi, eğlenme, dinlenme gibi şeylere ayırdığımız zamanlar 60 yıllık ömründe bir insanın ortalama beş yılını alır. Beş yıl da yeme-içmeye ve yiyip içtiğini boşaltmaya ve hastalığa harcanır. Bir de büyük şehirde yaşıyorsa insan günde iki saatten altmış yılda beş sene trafik keşmekeşine ayrılır (Haydi biz, ortalama 3 yıl diyelim).
Bir o kadar da haberleşme araçlarında (telefon, internet, mail vs.) tüketilir. Günde 8 saatten, 60 yıllık bir hayatta 12 yılı ancak çalışarak geçirebilir.
Yani, 60 senelik ortalama bir ömrün 15 yılı çocuklukta, en az 15 yılı uykuda, 5 yılı giyim-kuşamda ve bakımda, 5 yılı yemekte, en az 3 yılı trafikte, 5 yılı haberleşmede, 12 yılı da geçinmek için yapılan işlerde geçiyor… Bunların toplamı tam tamına 60 yılı buluyor.
Geriye yaşamak için, ibadet için, ahiret için hiç vakit kalmıyor.
Sıradan bir insan olursanız, yukarıdaki hesaba göre okumaya, düşünmeye, yaşamaya, gelişmeye, araştırmaya, fikir yürütmeye, Allah’a kulluk ve dava için fedakârlık yapmaya hiç mi hiç vaktiniz kalmamış olacak, bir ot gibi (ot, Allah’ı zikreder, tespih eder, insanlara ve hayvanlara hizmet eder; ottan daha aşağı) yaşamış olacaktır insan.
Öyleyse, ortalama insan sınıfından çıkmak, yukarıdaki hesabı alt-üst etmek gerekiyor yaşamak; Rabbimize, kendimize ve sevdiklerimize vakit ayırmak için. Modern insan, ortalama vatandaş yukarıdaki hesaptan da anlaşıldığı üzere “bir gün bile” dolu dolu yaşamamış insandır. Şu âyet meallerini hatırlayalım:
“(Ahirette Allah onlara:) ‘Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?’ diye sorar.
‘Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor’ derler. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu dünyadayken) bilmiş (ve ona göre davranmış) olsaydınız! Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”(23/Mü’minûn, 112-115 ve yine bk. 20/Tâhâ, 102-104)
Alıntı: Ahmed Kalkan’ın 2011 yılında yazdığı “Boş Vakit mi Dediniz? O da Ne ki!?” adlı makalesinden