“O hikmeti dilediğine/dileyene verir. Kime hikmet verilmişse, doğrusu ona çok hayır verilmiştir: Fakat derin kavrayış sahiplerinden başkası bunu kavrayamaz.” (Bakara 2:269)
Bu ayetteki hikmeti İbn-i Abbas ve daha başka otoriteler Kur’an olarak anlamışlardır.
Kur’an, Allah tarafından “hakîm kitab” olarak nitelendirilmiştir (10:1). Kur’an’ın hakîm olması da “muhkem” manasındadır. Zira Kur’an kendi içinde sağlam bir akide ve akıl taşıyan bir kitaptır.
Hikmet verilen kimse, aklı nefsin eline değil nefsi aklın eline verir. Akıl nefsin atı olursa, nefis aklı şerre sürer. Eğer nefsi aklın atı olursa, akıl nefsi hayra sürer. Ancak bunun için bir şart vardır: Aklı da imânın eline vermek. İmânın hükmü altına giren akıl, kendisine bağlanan duyguları kontrol eder. Onlara hükmeder, onları iyi yönetir.
Hikmet hükmetmektir, yani yönetmektir. Yönetmek için kaptanın kaptan köşkünde ve dümenin başında, tayfanın da tayfa makamında olması şarttır. Allah ruhu, hayat gemisinin kaptan köşkünde otursun diye üflemiştir. Akıl, vicdan, irade ruhun üç organıdır. Ruh akılla bilir, vicdanla duyar, iradeyle yapar. Ruhun bu organları yönetebilmesi için bunların aktif olması şarttır.
Eğer akıl, vicdan ve irade pasif olursa ruhun organları felç olmuş demektir. Ruh artık o gemiyi yönetemez olur. Ruhun yerine ceset geçer de hayat gemisinin dümenine oturursa, bu geminin saadet durağına vasıl olması değil, felaket kayalıklarına bindirmesi mukadder olur.
Eğer hayat gemisinin kaptan köşkündeki ruh akıl, vicdan ve irade ile bedeni yönetirse, dil, göz, kulak, el ve ayak bu kaptana tabi olur. Bu organlar temyiz yeteneği kazanırlar. Hakîm’in hikmetine mazhar olan bu insan diline, gözüne, kulağına, eline, beline, ayağına sahiptir; dili, gözü, kulağı, eli, ayağı, beli o insana değil. Böyle biri diline gelen herşeyi söyleyemez, kelimelerini yönetir. Böyle biri her şeye bakamaz, gözünü yönetir. Böyle biri kulağına her gelene inanamaz, kulağını yönetir. Böyle biri elini her şeye uzatamaz, canının çektiği yere gidemez. Öyle yaparsa hikmetsiz davranmış olur. Hikmetten pay alanı eli ayağı yönetmez, aksine elini ayağını o yönetir.
Hikmetten pay alan duygu ve düşüncesini yöneten insandır, duygu ve düşüncesi tarafından yönetilen değil.
Zaten tefekkür aklı yönetmektir.
Hitabet dili yönetmektir.
Salih amel eylemi yönetmektir.
İrade arzuyu yönetmektir.
Vicdan kalbi yönetmektir.
İbadetlerin tümü de insana yönetmeyi öğretmek için teşri kılınmışlardır.
Namaz vakti ve bedeni yönetmeyi öğretir.
Zekât serveti yönetmeyi öğretir.
Hac kitleyi yönetmeyi öğretir.
Oruç şehveti yönetmeyi öğretir.
Cihat gayret ve çabayı yönetmeyi öğretir.
Alıntı: Mustafa İslâmoğlu | Kur’ana Göre Esma-i Hüsna Sf. 819-820