İlk usul kaynağının Şafii’nin “Risalesi” olduğunu söylerler. Şafii’nin vefat tarihi hicri 204’tür. Zira usul olmadan olmuyorsa, Şafii’ye kadar hiçbir şey olmamış demektir. Bu da sahabeyi, tabiun’u, etbaittabiun’u kapsayan koca bir yüzyılda, 8. nesle kadar usule dair hiçbir içeriğin ortaya konmadığı iddiasıdır. Bu noktada usul konusunda dogmatik bir yaklaşım sergileyenlerin sahabeye ve sahabeden sonra gelen nesillere ‘usul okumadın bir şey bilmiyorsun’ yargısında bulunmaları gerekir.
Son dönemdeki dini tartışmalar usul ve üslup meselesini çoktan aşmıştır. En azından bendeniz olaya ‘esas’ ve ‘asıl’ meselesi üzerinden bakıyorum. Şikayet ettikleriniz de dâhil bu ümmetin din meselesinde girdiği krizin usul ve üsluba dair değil; asıl ve esasa dair olduğunu düşünüyorum.
Deve sidiğinin sünnet, bunu taşıyan hadisin ‘vahy-i gayr-ı metluv’ ve sapasağlam olduğunu söyleyene ‘Al da iç o zaman’;
yedi acve yiyene hiçbir zehrin işlemeyeceğini sünnet diye savunana ‘Al şu acveyi ye, üstüne de fare zehirini iç’ denilmekte geç kalındığı;
kız çocuklarının sünnetini amir hadise vahiy diye inananlara “senin yakınların bu sünnetle mesnun mudur?” diye sorulmakta geç kalındığını düşünüyorum.
Bu sorular sorulmalı, muhataplar cevaplarını vermeli ve biz de işimize bakmalıydık.
Mustafa İslamoğlu