Doğru hüküm verme yeteneğini isteyene/istediğine verir; ama kime doğru hüküm verme yeteneği bahşedilmişse, doğrusu ona tarifsiz büyüklükte bir servet bahşedilmiştir. [Bakara Suresi 269. ayet]
Dipnot:
Hikmet, çeşit bildiren mastardır. Hükmün doğru olan çeşidine de, doğru ve isabetli hükme ulaşma melekesi olan muhakemenin doğru kullanılmasına da denir. Lafız bizi mânaya götürür, mânanın ifade ettiği şey hakikat, hakikatin dayandığı şey ise hikmettir.
Adına “muhakeme” denilen yeti sayesinde insan olgularla ilkeler, hakikatle hayat, idealle reel arasındaki altın dengeyi bularak azam faydayı elde eder. Bu ve buna benzer kullanımlarda din emirlerle o emirlerin muhatapları ve uygulandığı hayat arasındaki tam isabete tekabül eder.
Ayette hikmetten “verilen bir şey” olarak söz edilmektedir. Ancak âyetin sonu bunun herkese değil doğuştan bahşedilen bazı yeteneklerini geliştirenlere verileceğini ihtar eder. İndirilen hükümlere verilen hikmetle bakan biri, bu sayede eylemlerini “sâlih amel”e dönüştürür. Bu da sahibini mutluluğa götürür. Ayetin hemen öncesinde de dile getirdiğimiz husus göz önüne alınacak olursa bu âyetteki hikmeti şöyle tanımlayabiliriz:
Allah’ın ve şeytanın telkinlerini birbirinden ayıracak, insanın kendi lehine ve aleyhine olan şeyleri birbirinden seçip ayırarak onu doğru ve isabetli hükme ulaştıracak selim bir akıl, bilgi ve tecrübeye dayalı “muhakeme yeteneği”dir (Krş: 11:1, not 2).
Bu yetenek kime verilmişse “gerçek şu ki, ona sınırsız bir servet verilmiştir”. Hikmetle iki cihan hazineleri kazanılır, fakat cihanın tüm hazineleriyle hikmet satın alınmaz. İbn Abbas hikmeti, “Kur’an’ı kavramak” olarak tarif eder.
Alıntı: Mustafa İslamoğlu meali